🐭 Gerçek Veya Gerçeğe Yakın Bir Olayı Anlatan Yazı

Lightthe Night. 2021 | 18+ | 3 Sezon | Gizem Dizileri. 1980'ler Taipeisi'nin genelev sokağında bulunan bir gece kulübünde çalışan kadınlar kıskançlık, hayal kırıklığı, dostluk ve aşkla bezeli yaşamlarına tutunmaya çalışır. Başroldekiler:Ruby Lin,Tony Yang,Cheryl Yang. Canınız neyi isterse izleyin. Yazılı kompozisyon Türleri. Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebî yazılara hikâye (öykü) denir. Hikâyelerde esas itibariyle bir asıl olay bulunur. Bazen bu asıl olayı tamamlayan yardımcı olaylara da rastlanır. Gerçekyaşama yakınlık:Yaşamın gerçeğe en yakın simulasyonudur. insan çevresini, renkleri, hareketi görür; sesleri duyar; nesneleri bulundukları üç boyutlu ortam içinde hareket halinde algılar ve onlarla etkileşir. Multimedya, bu özelliklerin en az ikisini içerdiğinden, diğerleriyle karşılaştırıldığında gerçek Wikipedia‘nın Tanımı: Gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki anlatıya öykü veya eski adıyla hikâye denir. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle Hikâye Kısaca: Öykü ya da hikâye, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Hakaret içeren yazı başkalarına karşı asılsız ve gerçeğe dayandırılmış bir ifade olmalıdır. Bu, kısaca bir kişinin başka bir kişi veya şirket hakkındaki fikrinden ziyade gerçek olmayan bir olayı gerçekmiş gibi iddaa ederek kişilik ve imaja maddi ve manevi zarar vermesidir. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın (57) kız kardeşi, gazeteci Rachel Sabiha Johnson (56) İngiliz “Times” gazetesine bir yazı yazdı. Rachel Johnson bu yazısında, atalarının araştırıldığı Kanal 5’in “1000 Yıllık Esaret” adlı programında, Çerkes olan dedesinin babaannesi Hanife Feride’yle ilgili acı bir Efsane gerçek veya hayali belirli kişi, olay veya yer hakkında anlatılan bir hikayedir. Bir efsaneye, yakın veya tarihsel geçmişe dayandırılan anlatan ve dinleyen ile ilgili onlar tarafından doğru olduğuna inanılan bir hikaye veya anlatmadır. Bir olayı akıl dışı, olağanüstü yolda gelişmiş gösteren söylentidir. Roman gerçek veya gerçeğe uygun tasarlanmış olayları anlatan kapsamlı metin türüdür. Roman 15. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelişmesini sürdürmüştür. Roman 15. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelişmesini sürdürmüştür. Gerçekya da gerçeğe yakın olaylar anlatılır. Birbiriyle ilgili birden fazla olay ayrıntılı olarak anlatılır. Kahraman, yer ve kişi sayısı fazladır. Bir insan ömrünü kapsayacak kadar uzundur. HİKAYE (Öykü) : Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan bir olayı yer, zaman ve kişilere yer vererek anlatan kısa yazı aKlasik Roman: *Bu akımda roman türü çok az gelişmiştir. *Madame de La Fayette'in “Princesse de Cleves” adlı romanı, klasik romanın önemli bir örneğidir. b)Romantik Roman: * His ve hayal unsurlarının ağırlık taşıdığı, belli bir şiirselliğin hâkim olduğu romanlardır. *Yazar coşkun bir his ve heyecan hali içindedir. Birbakıma günlük geleceğe yönelik, anı ise geçmişe yöneliktir. BİYOGRAFİ (YAŞAM ÖYKÜSÜ/TEZKİRE): Ünlü kişilerin hayatını anlatan yazı türüdür. Divan edebiyatında tezkire veya tercüman-ı hal denir. Genellikle tanınmış kişiler konu edinilir. Gerçeğe uygun, tarafsız bir yaklaşımla anlatılır. qxDVH. Hikaye, hayatta olan veya olacak kanısı veren olayları bir ölçü ile anlatan, hayalde tasarlanan ilgi çekici bir takım olayları anlatarak okuyanda heyecan veya zevk uyandıran yazıdır. Hikayelerin kişileri azdır, bir tek olay anlatmak amacıyla yazılır. Derin çözümlemelere pek elverişli sayılmaz. Hikayeler, çoğunlukla birkaç sayfa uzunluktadır. Hikayeler, hareketten hoşlanan insanın bu isteğini karşılar, insanlara karşı duyulan bu yakınlık duygusunu artırır. Bir an için de olsa, okuyucuyu hayal dünyasında dolaştırır. İnsanın zihin gelişmesini yüksek ideallerle birlikte geniş bir hayat anlayışı sağlar. Hikaye, üzerinde gerektiği kadar durulmamış kompozisyon türlerinden biridir. Hikayedeki olay, başlangıçtan sonuca doğru giden bir olayın bir anlık parçasıdır. Hikayeler çoğunlukla o bir anlık parça içerisindeki insanı incelemeyi gaye edinirler. Bununla beraber herhangi bir hayvan, bir şey de hikaye konusu olabilir. Bunun için kısa hikayeler yoğun, dolgun bir nitelik taşımalıdır. HİKAYECİ KİMDİR? Hikayeci; kişilerini, onların çeşitli problemlerini hayat çerçevesinde görmek ve yaşamak zorundadır. Bu bakımdan görüşleri daha doyurucudur. İyi bir kompozisyonun, hikayeyi başarılı kılan öğelerden biri olduğu şüphesizdir. İyi hikayeci, bir romancı da olduğu gibi birkaç yaşantısını bir konu içinde birleştirir ya da bir olayı alır genişletir ona kendi yaşantılarını ekler. Hikayeci, yazısı ile okuyucunun arasına girebilmeli; yarattığı kişilerin olanaklarını ölçüp biçtikten sonra, gerçeğe uygun olarak onları hareket ettirmelidir. İçinde yaşadığı toplumun durumunu iyi bilmeyen, insanı iyi tanımayan bir kimse iyi hikayeci olmaz. Hikaye başlı başına bir kompozisyon türü olmasına rağmen, hikayeciyi romana götüren bir yol da sayılmaktadır. Gerçek hikayeci ise kendi yazı çeşidini diğer nesir türlerinden üstün tutmak zorundadır. Küçük hikaye yazmak için, çok düşünmek, çok çalışmak gerekmektedir Hikayeci; kişilerini, onların çeşitli yaşantılarını duymak, görmek ve yaşamak gerekliliği içerisindedir. Erskine Caldwell şöyle der "Hikaye ve romanların hepsinin maksadı, insanların içine bakacakları bir ayna tutmaktır.'' Hikaye, ne fazla ne de eksik olmalıdır. Hikayeci, hikayesinin ilk cümlesini yazarken, son cümlesinin aşağı yukarı ne olabileceğini düşünmüş olmalıdır. Olayın muhtevasının tahammülü hesaplanmalı; okuyucunun ilgisini dağıtacak gereksiz ayrıntılar atılmalıdır. "Hikaye, az kelime ile çok anlam sıkıştırabilir. Güzel yazılmış bir hikaye, değer bilenler için bir ziyafet; güç beğenenler için bir doyurmadır. Hikaye bir iksir, bir özettir. Yeni hikaye başlangıçta bir öykünmeden değil, eski hikayenin tıkanmasından doğmuştur. Şiirimiz gibi yeni hikayemiz de çıkışını batı edebiyatından almamıştır." Cemal SÜREYYA "Hikayeci her şeyden önce dikkatini hayatta rastladığı gerçek insanlar üzerine çeviren ve onlar üzerine çeviren ve onlar arasıda tip, karakter ve davranış farklarının en ince çizgisine kadar ayırt edebilen insan demektir." Mehmet KAPLAN "Hikayeci; eylemiyle ve birikimiyle toplumdan beslenirse, tükenme kaygısı duymaz. Bu nedenle de hikaye yalın ve yoğun olur. Hikayecinin başka bir görevi de hikayesinde anlatmak istediğini sıkmadan okuyucunun beynine yerleştirmek ve sonra konuyu ateşlemek. Yani konu birçok hammaddeden meydana gelmiş bir dinamit gibi olmalı. Ancak dinamit beyne yerleştirildikten sonra ateşlendiğinde, okuyucunun okuma zahmetine karşılık, akılda durmadan büyüyen bir düşünce çağı meydana getirmeli." Bekir YILDIZ HİKAYE PLANI Hikayenin kuruluşunda; olay anlatan yazılarda olduğu gibi; serim, düğüm, sonuç bölümleri vardır. Roman, tiyatro, masal, hatıra, seyahat ve başka yazı türleri bu hikaye planından faydalanır. Bu üç bölüm şöyle uygulanır. 1. SERİM BÖLÜMÜ Bu bölüme giriş bölümü de denilir. Olayın geçtiği yer yani dekor, belli başlı nitelikleri söylenerek bu bölümde tasvir edilir. Olayın şahısları, kahramanı en canlı iç ve dış görünüşleriyle belirtilerek tanıtılır; kısaca portre çizilir. Olayın ne olduğunu biz bu bölümde anlarız. 2. DÜĞÜM BÖLÜMÜ Bu bölüme gelişme bölümü de denir. Olayın başlayıp açılması, okuyanın ilgisini, merakını artıracak bir durum alması; olayın düğümü; kişilerin konuşmaları bu bölümdedir. İsim ve fiil cümleleri kullanarak, farklı yapıda cümlelere yer vererek, konu ile ilgili örnekler alınarak bu bölümde çeşitlilik sağlanmalıdır. 3. ÇÖZÜM BÖLÜMÜ Bu bölüme sonuç bölümü de denir. Olayın ne şekilde sona erdiği, olayın kişileri ve görenler üzerindeki etkisi bu bölümde anlatılır. Aristoteles diyor ki ``Hikaye, birlikli bir bütün, canlı bir varlık gibi kendi özüne uygun, bir başı, bir ortası, bir sonu olan bir hakaret çevresinde geçmelidir. Hikayenin çözümü, karekterlerden kendiliğinden doğmalıdır.'' Çözüm bölümü, okuyanları memnun edecek şekilde planlanmalıdır. Hikayenin sonu bazen bir cümle, bazen de bir paragraf ilavesiyle yapılır. Nasıl diyalog hikayenin önemli noktalarını belirtmeye yardım ederse, hikayenin sonu da asıl üzerinde durulan fikri belirtmelidir. Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. MisafirZiyaretçi 8 Ağustos 2009 Mesaj 2 Öykü Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir. Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi. Edgar Allan Poe’nin Grotesk ve Arabesk öyküleri adlı eseriyle yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde değil Avrupa’da da etkili oldu. Almanya’da Heinrch von Kleist, ve E. T. A. Hoffmann, psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla yansıttılar. 20. yüzyıla girildiğinde öyküler ilk kez genellikle gazete ve dergilerde yayınlanıyor ve bu yüzden gazeteciliğe özgü yerel renkler taşıyordu. Bret Harte’nin öyküleri, Ruyard Kipling’in Hindistan’daki yaşamı anlatan öyküleri, Mark Twain’in Missisippi ve O. Henry'nin öyküleri bu özelliktedir. Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı sağladı. Türkiye'de öykü ya da hikâye kavramı diğer yeni türler gibi Tanzimat'tan sonra edebiyatımıza girmiştir. Öykünün bizdeki ilk gerçek temsilcisi olarak Ömer Seyfettin'i görmek mümkündür. Falaka,Başını Vermeyen Şehit,Pembe İncili Kaftan gibi dönemin sosyal olaylarını gözler önüne seren Ömer Seyfettin çok sayıda hikâyesiyle Türkiye'de hikâyeciliğin gelişmesine çok büyük katkı sağlamıştır ElçinZiyaretçi 15 Ağustos 2009 Mesaj 3 Türk edebiyatında öykü Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı. İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dı. Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi. 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı. Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeri bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. F. Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir. Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaç, diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir. MisafirZiyaretçi 15 Ağustos 2009 Mesaj 4 ÖYKÜHİKAYE Önemli farklılıkları olmakla birlikte "küçük roman" şeklinde tanımlanabilir. Millî kültürümüzün önemli parçalarından "Dede Korkut Hikâyeleri", "destanlar" ve "halk masalları" nı saymazsak, Avrupaî tarzda ilk hikâyeler, Tanzimat Edebiyatı döneminde görülür. İlk hikâye kitabı, Emin Nihat'ın "Müsameretnâme"dir. Bu kitapta toplanan hikâyelerin kuruluşu, işlenişi "Binbir Gece Masalları" na benzer. 19. yüzyıl sonlarında başlayıp günümüze doğru daha da gelişen hikâye, özellikle Alphonse DAUDET 1840-1897 ve Guy de MAUPASSANT 1850-1893 gibi büyük Fransız yazarlarının tekniğiyle tekâmüle ulaşmıştır. Bu iki yazar "realist" akımın yetiştirdiği zamanın ileri gelen romancılarındandır. Fransız hikâyeciliği Guy de MAUPASSANT'ın izinden gelişmiştir. Amerika edebiyatında özellikle mizahî hikâyeleriyle Mark TAWİN 1835-1910, O. HENRY 1862-1910 ve bunları takiben John STEİNBECK, Erskine CALDWEL Batılı ünlü hikâyecilerdendir. Dünya hikâyeciliğinde iki hikâye biçimi hâkimdir. Bunlar1 Maupassant Biçimi Hikâyede asıl olan "olay" dır. Okuyucunun hikâyeyi şöyle ya da böyle yorumlamasına imkân verilmez. Çünkü, hikâyedeki olay, mantıklı bir seyir hâlinde takip eder. Kişilerin portreleri, özenle ve ayrıntılı olarak Çehov Biçimi Hikâyede asıl olan "olay" değildir. Hikâye, sona erdiği zaman her şey bitmiş değildir. Hikâye, asıl bundan sonra başlıyor demektir. Zira, kişiler tamamıyla tanıtılmadığı, olaylarda kesinlik hâkim olmadığı için okuyucunun hayal kurması devamlı hareket hâlindedir ve kendine göre yorumlar yapmaya uygundur. Çehov, hikâye anlayışını şöyle anlatır "Kaleme alınan konular, "sade" olmalı. Piyer Semenovi, Maira İvanovna ile nasıl evlendi gibi... Hem sonra, yok psikoloji tahlilleri, yok hikâye, yok bilmem ne imiş! Bunlar hep özenti... Hatırınıza ilk gelen başlığı koyun, kılı kırk yarmayın, tırnak, çizgi gibi işaretleri çok az kullanmaya bakın, gösteriştir bu. Benim işim anlatmaktır. Ancak, onu başarabilirim. "Türk hikâyeleri, şu dört ana grupta değerlendirilir 1 "Serim, düğüm, çözüm" bölümlerinin düzenli olduğu hikâyeler. Ömer Seyfettin, Samet AĞAOĞLU, Haldun TANER, Oktay AKBAL, Mustafa KUTLU' nun hikâyeleri bu grup içindedir Maupassant Biçimi 2 İstanbul'da yaşayan insanların özel hayat ve özelliklerini veren hikâyeler. Hüseyin Rahmi GÜRPINAR, Ahmet Rasim, Osman Cemal KAYGILI, Sermet Muhtar ALUS'un hikâyeleri bu grup içindedir. Maupassant Biçimi 3 "Serim, düğüm, çözüm" bölümlerine önem vermeyen, olayın herhangi bir yerinden başlayan hikâyeler. Memduh Şevket ESENDAL, Sait Faik ABASIYANIK, Tarık BUĞRA, Sevinç ÇOKUM gibi yazarlarımız bu gruptandır. Kısmen, Çehov Biçimi 4 Varoluş çizgisinde oluşturulmuş, aydın bunalımı ve çaresizliği anlatan soyut hikâyeler. Bu tür hikâyeler, ülkemizde 1955'ten sonra görüldü. Hikâyelerde, hiç bir toplum kaygısı görülmez. Aydın bunalımının nedenleri yansıtılır. Sanat adı altında çoğu zaman "müstehcen"e kaçan konulara yer verilir. Hikâyecilik, sanattan ayrılmış ve ideolojiye kaydırılmıştır. Bu grupta hikâye yazan yazarlarımızın başında ise; Yusuf ATILGAN, Demirtaş CEYHUN, Ferit EDGÜ ve Erdal ÖZ gelmektedir. İlk Çağ Anadolu’sunda masal, ve tarihi olayları anlatan eserlerle oluşmuştur. Orta Çağda özellikle Hindistan’da “Binbir Gece Masalları” sağlam bir hikaye geleneğinin varlığını bildirmektedir. Bu gelenek, Arapça’dan yapılan çevirilerle Avrupa’ya masal, efsane, rivayetler şekliyle yayılmıştır. Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio’dur. XVI. Yüzyılda yazdığı “Decameron” adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Rönesans’ın etkisiyle de XIX. Yüzyıl edebiyatının en yaygın türü olmuştur. Bizde, destanlar, halk hikâyeleri , ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, XIV. Ve XV. Yüzyılda “Dede Korkut Hikâyeleri” ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır. XIX. yüzyılda Tanzimat’la gelen yeniliklerle birlikte batılı anlamda ilk örneğini Ahmet Mithat Efendi “Letaif-i Rivayet söylene gelen güzel şeyler adlı eserini yazarak vermiş; “Kıssadan Hisse” ile bu türü geliştirmiş, Sami Paşazade Sezai “Küçük Şeyler” adlı eseriyle modern hikâyeyi oluşturmuştur. Bağımsız bir tür olma özelliğini ise Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin’le kazanmıştır. Tanımı Yaşanmış ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanmış olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan türe hikâye UNSURLARI 1 Olay Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur 2 Kişiler Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır. 3 Yer mekân Olayın yaşandığı çevre veya mekândır. 4 Zaman Olayın yaşandığı dönem, an mevsim ya da gündür. 5 Dil ve Anlatım Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır. Anlatım ise iki şekilde olur Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan anlatım “hikâyede birinci kişili anlatım” ; yazarın ağzından anlatılanlar “hikâyede üçüncü kişili anlatım”HİKÂYEDE PLÂN Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar1Serim Hikayenin giriş bölümde olayın geçtiği çevre , kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır. 2Düğüm Hikayenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür. 3ÇözümHikayenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür. Ancak bütün hikayelerde bu plân uygulanmaz , bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur .Bu bölümler okuyucu tarafından ÇEŞİTLERİ Hikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde , kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikaye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre; 1 Olay Klasik Vak'a Hikâyesi Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant Guy dö Mopasan tarafından yaygınlaştırıldığı için “Mopasan Tarzı Hikâye” de denir Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin’dir.. 2 Durum Kesit Hikâyesi Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır. Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikâye” de denir. Bizdeki en güçlü temsilcileri Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’ Modern Hikâye Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir. Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafka’dır Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları , felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer. Alıntı Hikaye Hikâye ya da öykü, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki anlatı. Hikayenin Diğer Edebiyat Türlerinden Farkı Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Hikaye Türünün Özellikleri Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır. Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir. Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla oluşturulan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir. Dünya Edebiyatında Hikaye Türünün Gelişimi Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir. Ama öykü ancak 19. yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının psikolojik travma psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla yansıttılar. Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı sağlamıştır. Bilinen ilk öykü örneği ise İtalyan yazar Giovanni Boccaccio'nun Decameron adlı eseridir. Eser temel olarak 1348 yılında İtalya da ortaya çıkan bir veba salgınını konu gün boyunca anlatılan 100 öyküden oluşur. Mutluluklar, kadın erkek ilişkileri, gönül yaraları, yerinde verilen yanıtlar, çıkar peşinde koşan din adamları öykülerin başlıca konularını oluşturur. Türk Edebiyatında Hikaye Türünün Gelişimi Türkiye'de öykü ya da hikâye kavramı diğer yeni türler gibi Tanzimat'tan sonra edebiyatımıza girmiştir. Öykünün bizdeki ilk gerçek temsilcisi olarak Ömer Seyfettin'i görmek mümkündür. Falaka,Başını Vermeyen Şehit,Pe'de hikâyeciliğin gelişmesine çok büyük katkı sağlamıştır. Ayrıca Sait Faik Abasıyanık'ta Türk öykücülüğünün önemli temsilcilerinden biridir. Toplumun problemlerine değil bireyin toplum içindeki sorunlarına yönelen yazar, öykülerinde çoğunlukla kendisinden yola çıkıp bireyler hakkında yazarak insan gerçeğini anlamaya çalıştı. Çoğunlukla şehirli alt sınıfın hayatını yazan Abasıyanık, balıkçı, işsiz, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlattı. İnsanların yaşama biçimlerini, isteklerini, tasalarını, korkularını ve sevinçlerini irdeleyerek, toplum meselelerinden çok "insanı ele alan sanatçılar" sınıfında yer aldı. Öykü & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi Gözlem ya da tasarlama ürünü bir olayı anlatan yazı; hikâyedir. Hikâyenin Arapçada sözlük anlamı, "bir sürü haberi nakil ve rivayet eylemek, bir nesneye benzemek, fi'len yahut kavlen taklit eylemek, bir kimseden bir söz nakleylemek"tir. Bu anlamda, "anlatma, benzetme, tarih, destan, kıssa, masal, rivayet" sözcüklerini de karşılar. Genel olarak gerçek ya da hayal ürünü olayların aktarılması biçiminde tanımlanan anlatı türünün bir dalı sayılmıştır. Bu kapsam genişliği, bir söz sanatı olan edebiyatın tarihî gelişimine bağlanabilir. Anlatı türünün destan, halk hikâyesi, masal aşamalarından geçerek öykü ve romana ulaşması, olaya dayanan her tür anlatının "hikâye" terimiyle nitelenmesine yol açmıştır. Nitekim günümüzdeki anlamıyla, asıl 19. yüzyılda gelişmeye başlayan öykünün tanımında romandan kısa olması, dar bir zaman parçasını kapsaması, kişilerin sayıca az olması, bu kişilerin yaşamının tek boyutta verilmesi, ayrıca yaşamlarının bir yanı üstünde daha çok durulması gibi ölçüler getirilmiştir. Oysa çağdaş edebiyatta bu nitelikler de aşılmıştır. Çağdaş öyküde uzunluk-kısalık, kişi ve zaman sınırlaması söz konusu olmadığı gibi çok boyutluluk amaçlanmakta, giderek olaysız öyküler yazılabilmektedir. Bir anlatı olarak hikâyenin, daha yazının bulunmadığı çağlarda ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Buna göre, bir hayvanı nasıl avladığını hareketlerle ya da sözle çevresindekilere anlatan ilkel insan aslında bir hikâye anlatmaktaydı. İlk mağara resimlerinde, eski Mısır, Hitit, Yunan kabartmalarında da temelde bir hikâye söz konusudur. Sanatın başlangıcındaki bu iç içelik, toplumsal gelişime koşut olarak ayrışmaya uğramış, sözlü anlatıda mitler, efsaneler, destanlar hikâyeye dayanmışlardır. Bu aşamada hikâye bir tür değil, genel olarak anlatının eşanlamlısıdır. Biçimi değil, özü belirtmede kullanılmıştır. Nitekim olay anlatımına dayanan bütün türler fabl, masal, fıkra vb. hikâye kavramı içinde düşünülmüştür. Hikâyenin bir tür olarak gelişimi masallardan günlük olayları anlatmaya geçişle başlamıştır. Bu yolda ilk örnekler Boccaccio'nun "İl Decamerone" adlı yapıtıyla Chaucer'in "The Canterbury Tales" adlı yapıtıdır 14. yüzyıl. Ama hikâyenin bağımsız bir tür olarak ortaya çıkışı ancak 19. yüzyılda gerçekleşecektir. Bunun nedeni, destan ve halk hikâyesinin romana doğru gelişmiş olmasıdır. Nitekim ilk roman örneklerinin, aralarında kişi, yer ve zaman bağlantısı kurulmuş hikâyelerden oluştuğu görülür. 19. yüzyıldaysa, gerek düzyazının gelişimi, gerekse gazete ve dergilerin çoğalması, yazarları bir çeşit roman kısaltmaları sayılabilecek ürünler vermeye itti. Hikâye nouvelle ve kısa hikâye conte ayrımı da bu yüzyılda yapıldı. Fransız edebiyatında Maupassant, Rus edebiyatında Çehov, Amerikan edebiyatında O'Henry kısa hikâyenin ilk ustaları sayıldılar. Hikâyeye ilişkin ilkeler de kısa hikâye göz önünde tutularak, bu türü geliştirenlerce çıkarıldı. Aynı yapının korunduğu nouvelle, boyut olarak kısa hikâyeden ayrıldı. Nitekim nouvelle sözcüğü de Türkçeye uzun ya da büyük hikâye sözleriyle çevrildi. Conte için de kısa ya da küçük hikâye terimi yeğlendi. Türk edebiyatındaysa Tanzimat'a dek uzun ya da kısa, olay aktarımına dayanan bütün anlatılar hikâye sözcüğüyle nitelenmiştir. Manzum ya da mensur, mesneviler, destansı anlatılar, masallar, fıkra ve latifeler, öğretici hikâyeler, hayvan masalları vb. hikâye sayılmış, manzum ürünler için destan sözcüğü de kullanılmıştır. Batı edebiyatındaki anlamıyla hikâye-roman sözleri Tanzimat döneminde ilk roman örneklerinin çevrilmesi sonucu edebiyatımıza girer. Tanzimat döneminde yayımlanan "Süheyli Nadiri" Süheyli, "Muhayyelatı Aziz" Muhayyelat, "Müsameretname" gibi yapıtlar eski hikâye geleneğini sürdürürler. Tanzimat hikâyesinin ilk örneği sayılan "Letaifi Rivayat" ise Ahmet Mithat'ın sanat anlayışına uygun olarak "ibret dersi vermek" amacıyla yazılmış hikâyeleri kapsar. Ama Batı edebiyatındaki anlamıyla kısa hikâyenin başarılı örneklerini Samipaşazade Sezai "Küçük Şeyler" 1892 adlı yapıtıyla verecektir. Çağdaş öyküyü geliştiren, romanda da görüldüğü gibi, Edebiyatı Cedideciler olmuştur. Halit Ziyat Uşaklıgil sağlam bir öykü yapısına ulaşmakla kalmamış, toplumsal ve bireysel gerçekliği de ustaca yansıtmıştır. Tanzimat'tan günümüze Türk edebiyatında öykü, romana bağlı olarak gelişmiştir. İlk romancılar bir yana, öykünün romana geçiş için bir aşama sayılması, bu anlayışın günümüze dek sürmesi, öykücü-romancı yazarların yetişmesine yol açmıştır. Bu nedenle salt öykücü olarak nitelenebilecek yazar sayısı oldukça azdır. Meşrutiyet döneminde Ömer Seyfettin, Cumhuriyet sonrasında ise Memduh Şevket Esendal, Kenan Hulusi, Bekir Sıtkı Kunt, F. Celalettin ve Sait Faik, öykücü olarak belirirler. MisafirZiyaretçi 8 Ekim 2014 Mesaj 7 Alıntı Mira adlı kullanıcıdan alıntı Öykü & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi Gözlem ya da tasarlama ürünü bir olayı anlatan yazı; hikâyedir. Hikâyenin Arapçada sözlük anlamı, "bir sürü haberi nakil ve rivayet eylemek, bir nesneye benzemek, fi'len yahut kavlen taklit eylemek, bir kimseden bir söz nakleylemek"tir. Bu anlamda, "anlatma, benzetme, tarih, destan, kıssa, masal, rivayet" sözcüklerini de karşılar. Genel olarak gerçek ya da hayal ürünü olayların aktarılması biçiminde tanımlanan anlatı türünün bir dalı sayılmıştır. Bu kapsam genişliği, bir söz sanatı olan edebiyatın tarihî gelişimine bağlanabilir. Anlatı türünün destan, halk hikâyesi, masal aşamalarından geçerek öykü ve romana ulaşması, olaya dayanan her tür anlatının "hikâye" terimiyle nitelenmesine yol açmıştır. Nitekim günümüzdeki anlamıyla, asıl 19. yüzyılda gelişmeye başlayan öykünün tanımında romandan kısa olması, dar bir zaman parçasını kapsaması, kişilerin sayıca az olması, bu kişilerin yaşamının tek boyutta verilmesi, ayrıca yaşamlarının bir yanı üstünde daha çok durulması gibi ölçüler getirilmiştir. Oysa çağdaş edebiyatta bu nitelikler de aşılmıştır. Çağdaş öyküde uzunluk-kısalık, kişi ve zaman sınırlaması söz konusu olmadığı gibi çok boyutluluk amaçlanmakta, giderek olaysız öyküler yazılabilmektedir. Bir anlatı olarak hikâyenin, daha yazının bulunmadığı çağlarda ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Buna göre, bir hayvanı nasıl avladığını hareketlerle ya da sözle çevresindekilere anlatan ilkel insan aslında bir hikâye anlatmaktaydı. İlk mağara resimlerinde, eski Mısır, Hitit, Yunan kabartmalarında da temelde bir hikâye söz konusudur. Sanatın başlangıcındaki bu iç içelik, toplumsal gelişime koşut olarak ayrışmaya uğramış, sözlü anlatıda mitler, efsaneler, destanlar hikâyeye dayanmışlardır. Bu aşamada hikâye bir tür değil, genel olarak anlatının eşanlamlısıdır. Biçimi değil, özü belirtmede kullanılmıştır. Nitekim olay anlatımına dayanan bütün türler fabl, masal, fıkra vb. hikâye kavramı içinde düşünülmüştür. Hikâyenin bir tür olarak gelişimi masallardan günlük olayları anlatmaya geçişle başlamıştır. Bu yolda ilk örnekler Boccaccio'nun "İl Decamerone" adlı yapıtıyla Chaucer'in "The Canterbury Tales" adlı yapıtıdır 14. yüzyıl. Ama hikâyenin bağımsız bir tür olarak ortaya çıkışı ancak 19. yüzyılda gerçekleşecektir. Bunun nedeni, destan ve halk hikâyesinin romana doğru gelişmiş olmasıdır. Nitekim ilk roman örneklerinin, aralarında kişi, yer ve zaman bağlantısı kurulmuş hikâyelerden oluştuğu görülür. 19. yüzyıldaysa, gerek düzyazının gelişimi, gerekse gazete ve dergilerin çoğalması, yazarları bir çeşit roman kısaltmaları sayılabilecek ürünler vermeye itti. Hikâye nouvelle ve kısa hikâye conte ayrımı da bu yüzyılda yapıldı. Fransız edebiyatında Maupassant, Rus edebiyatında Çehov, Amerikan edebiyatında O'Henry kısa hikâyenin ilk ustaları sayıldılar. Hikâyeye ilişkin ilkeler de kısa hikâye göz önünde tutularak, bu türü geliştirenlerce çıkarıldı. Aynı yapının korunduğu nouvelle, boyut olarak kısa hikâyeden ayrıldı. Nitekim nouvelle sözcüğü de Türkçeye uzun ya da büyük hikâye sözleriyle çevrildi. Conte için de kısa ya da küçük hikâye terimi yeğlendi. Türk edebiyatındaysa Tanzimat'a dek uzun ya da kısa, olay aktarımına dayanan bütün anlatılar hikâye sözcüğüyle nitelenmiştir. Manzum ya da mensur, mesneviler, destansı anlatılar, masallar, fıkra ve latifeler, öğretici hikâyeler, hayvan masalları vb. hikâye sayılmış, manzum ürünler için destan sözcüğü de kullanılmıştır. Batı edebiyatındaki anlamıyla hikâye-roman sözleri Tanzimat döneminde ilk roman örneklerinin çevrilmesi sonucu edebiyatımıza girer. Tanzimat döneminde yayımlanan "Süheyli Nadiri" Süheyli, "Muhayyelatı Aziz" Muhayyelat, "Müsameretname" gibi yapıtlar eski hikâye geleneğini sürdürürler. Tanzimat hikâyesinin ilk örneği sayılan "Letaifi Rivayat" ise Ahmet Mithat'ın sanat anlayışına uygun olarak "ibret dersi vermek" amacıyla yazılmış hikâyeleri kapsar. Ama Batı edebiyatındaki anlamıyla kısa hikâyenin başarılı örneklerini Samipaşazade Sezai "Küçük Şeyler" 1892 adlı yapıtıyla verecektir. Çağdaş öyküyü geliştiren, romanda da görüldüğü gibi, Edebiyatı Cedideciler olmuştur. Halit Ziyat Uşaklıgil sağlam bir öykü yapısına ulaşmakla kalmamış, toplumsal ve bireysel gerçekliği de ustaca yansıtmıştır. Tanzimat'tan günümüze Türk edebiyatında öykü, romana bağlı olarak gelişmiştir. İlk romancılar bir yana, öykünün romana geçiş için bir aşama sayılması, bu anlayışın günümüze dek sürmesi, öykücü-romancı yazarların yetişmesine yol açmıştır. Bu nedenle salt öykücü olarak nitelenebilecek yazar sayısı oldukça azdır. Meşrutiyet döneminde Ömer Seyfettin, Cumhuriyet sonrasında ise Memduh Şevket Esendal, Kenan Hulusi, Bekir Sıtkı Kunt, F. Celalettin ve Sait Faik, öykücü olarak belirirler. Kaynak bildirir misiniz ? ÖYKÜ a. 1. Gerçek ya da düşsel olayları, yazılı ya da sözlü biçimde geliştirip anlatma; hikâye Gençler için macera öyküleri yazmak. Bk. ansikl. böl. Ed. 2. Genellikle üzücü, karmaşık olaylar, olgular dizisi; hikâye Bu heykelin uzun bir öyküsü var. —Ed, Kısa öykü ya da küçük öykü, uzunluğu birkaç sayfaya kadar olan öykü. Öykü terimi genelde bu anlamı kapsar. Uzun öykü, uzunluğu bakımından kimi zaman romana yaklaşan öykü. —Tiyat. Dramatik bir yapıtın anlatısal arka planı. Dramaturgide öyküyü yeniden kurma çalışması, kronolojiden bağımsız olarak olay örgüsünü bir sergileme girişimidir. Ancak öyküyü, aldığı biçimlerden ayırmak da hayli güçtür. Aristoteles'e göre, "gerçekleşmiş eylemlerin bileşimi". Bu durumda yapıtın yapısı da öykü alanına girer. —ANSİKL. Ed. Dış gerçeğin iki ayrı işleniş biçimi olan iki anlatı düzenini tanımlamak için edebiyat eleştirisi, öyküyü romana karşı bir tür olarak ele alır. Öykü temelde geçmişe yöneliktir aktarılan olay gerçekleşmiştir ve anlatım sırasında olayların iç dinamiği üzerinde durulmaz. Öykü bilinen bir olayı işlerken, edinilmiş bir bilgiyi ele aldığı ölçüde, kavramsal bir nitelik taşır; kısalıklarıyla olayı ve olayın görünen ya da gerçek belirsizliğini incelemeyi bir yana bırakan dizisel ve savunma özellikli masalla özdeşleşir. Bunun için özellikle olağanüstü halk masallarında gerçekleştirilen öykü tiplemesinde, olayın gerçek anlamıyla betimlenmesi bir yana bırakılır, bu da olayın her zaman kişilerden daha önemli görüldüğüne tanıklık eder. Öykü, oluşan tarihi bilmezlikten gelir, değişkenliği de, dramatikliği yasaklamayan olay düzenlemesine dayanır. Değişkenlik ve dramatiklik tam anlamıyla yargısal bir eylem olan sınamaya bağlanmıştır Romansa tersine, olayı gerçekleşmiş biçimiyle ele alır. Bu yaklaşım, tarihte bitmişi değil, oluşumu göz önünde tutan tarihsel kurguyu engellemez. Öykü, anlatım sırasında önem kazanan yer ve zaman verilerinin en alt düzeyde ayrıştırmasıdır Edebiyat etkinliklerinin dağılımında, olayın sınamayı ve serüveni yaratması ölçüsünde öykü tarihsel olarak romana öncülük eder. Çağdaş edebiyat kuramında, öykünün roman ya da roman dışı tüm anlatım yollarının organik biçimini sunduğu düşüncesi benimsenmiştir. Simgesel zamansallık içeren dış gerçeğe dönük bir metin olarak tanımlanan öykü, biçimsel bir indirgemeye uğrayabilir. Bu indirgeme, temel anlamsal bütünün yapısal verilerle ele alınmasıdır. Lövi-Strauss’un mitolojik çözümleme sonuçlarından ve Vladimir Propp'un rus halk masallarındaki dizge incelenmelerinden kaynaklanan öykü çözümlemeleri, birbirine yakın, ama farklı iki niteliğin bağlaşımından doğan çekirdek bir öykünün varlığını ortaya koyar bağlaşım, bir bağdaştırma ve dönüşüm işlemi çerçevesinde anlatımın konusunu oluşturur. Bağdaştırmanın yapısının ve işleminin belirleyici ayrıntıları ne olursa olsun, edebiyat kuramında, bir eylem mantığı egemendir, bu eylem hem öykünün ilk biçimindeki yargısallığı, hem de romanın titiz yaklaşımını bir arada tutmaya yarar. Bu durum, seçmeli, ama kurucu organik mantığa bağımlı önermelerin birbirine eklenmesi ve sözkonusu mantığın karıştırılmasıyla nitelenir. Öykü türünün türk edebiyatındaki gelişme aşamalarını destansı yapıtlar Dede Korkut kitabı, kahramanlık Köroğlu ya da aşk Kerem ile Aslı serüvenleri oluşturur. Ancak bunlar saz eşliğinde söylenen manzum bölümleri kadar masalsı içerikleriyle de öyküden farklıdır. Gündelik yaşamı, gerçekleri yer yer yansıtan bazı meddah hikâyelerinin öyküye yer yer yaklaştığı söylenebilir. Öte yandan Tanzimat’ tan sonra yayımlanan ilk öykü örnekleri üzerinde Ahmat Mithat, Letaifi rivayat [1870-1871] meddah anlatımının etkisi vardır. Fransız edebiyatı yolunda ilk gerçekçi küçük öyküler Samipaşazade Sezai’ nindir Küçük şeyler [1892]. Yapıtlarının önsözlerinde türün özellikleri üzerinde duran ve olanaklarını araştıran natüralist Nabizade Nazım’ın ürünlerinden çoğu uzun öykü niteliğindedir Kara Bibik [1890 -İ891]. Öykünün yerleşme ve gelişmesinde Halit Ziya Uşaklıgil’in Solgun demet [1901] önemli katkısı oldu. Ömer Seyfettin olaya ağırlık veren, Refik Halit Karay ilk kez Anadolu gerçeklerini yansıtan, Memduh Şevket Esendal yaşamdan gösterişsiz kesitler veren öyküleriyle tanındılar. Gerçekçi, toplumcu Sabahattin Ali, küçük insanlara yönelik derin insan sevgisini şiirli bir cJİI!e sergileyen Sait Faik Abasıyanık daha sonraki farklı eğilimlere temel oluşturdular. Gerçekleri yalın bir anlatımla işleyen öykücüler Samim Kocagöz, Orhan Kemal, Bekir Yıldız yanında ayrıntılara yönelen Füruzan, Tomris Uyar, bilinçaltını araştırırken biçim araştırmalarına girişen Bilge Karasu, Nedim Gürsel yazarlar da vardır. Kaynak Büyük Larousse Hikâye Türkçe Hikâye kelimesinin İngilizce karşılığı. n. story, tale, yarn, narrative, narration, anecdote, version, history, recital, rede Hikâye bir olayın sözlü ya da yazılı olarak olmayan söz, olay. Hikâye Türkçe Hikâye kelimesinin Fransızca karşılığı. récit [le], nouvelle [la], conte [la], histoire [la], relation [la] Hikâye Türkçe Hikâye kelimesinin Almanca karşılığı. Geschichte, Erzählung, Novelle Hikâye 1 . Bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması"İşte en geniş bir programla başlamış kırk senenin hikâyesi."- R. N. Güntekin. 2 . edebiyatGerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü. 3 . Aslı olmayan söz, olay"Anlattıkları hep hikâye idi."- Atasözü, deyim ve birleşik fiillerhikâye etmek GeçmiĢten günümüze insanlarda okuma isteği uyandıran, onları okumaya sevk eden türlerden biri de hikâyedir. Hikâye; Arapça bir kelimedir ve “taklit etmek”, “bir metnin kopyasını çıkarmak” anlamına gelen “hakeve” fiil kökünden türemiĢtir. Kelimenin temelinde “bir gerçeğin taklidini, kopyasını sözlü ya da yazılı olarak nekletme” geniĢliği vardır Özgül, 2000 33. Bu nedenle hikâye belirli bir türü oluĢturmakla birlikte bir ifade yoludur ve roman, masal, tiyatro, destan, efsane gibi tahkiyeli metinlerde mevcuttur. Hikâye bir edebî türün de adıdır. Tükçe Sözlük’te 2005 hikâye “bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması, gerçek veya tasarlanmıĢ olayları anlatan düz yazı” olarak tanımlanmaktadır. Karaalioğlu’na 1992 347 göre hikâye “hayatta olan veya olacak kanısı veren olayları bir ölçü ile anlatan, hayalde tasarlanan ilgi çekici birtakım olayları anlatarak okuyanda heyecan veya zevk uyandıran yazı”dır. Kılıç 1987 51 unsurları ile üslubu vurgulayarak hikâyeyi, “olmuĢ ve olması mümkün olayların yer, zaman ve Ģahıs göstererek gerçeğe yakın bir Ģekilde güzel bir üslupla anlatılması” olarak tanımlamaktadır. Emir’e 1986 268 göre ise hikâye “gerçek veya gerçeğe yakın olayları yer, zaman ve kiĢi göstermek suretiyle ayrıntılara dalmadan anlatan yazı türü”dür. Bu tanımların hepsinde hikâyelerin gerçekliğe uygun olma yönü vurgulanmaktadır. Tanımlarda değinilen farklı özelliklerden hareketle hikâye; gerçeklik hissi uyandıran olayları yer, zaman, Ģahıs göstererek ve okuyucuda heyecan uyandıracak etkileyici bir üslupla anlatan kısa yazılar olarak tanımlanabilir. Ġnsanların iliĢkilerini ele alan, hayata dair pek çok olayı, gözlemlerden hareketle anlatarak insanlarda okuma isteği uyandıran edebî türlerin baĢında hikâye ve roman gelir. Bu iki tür birbirine çok benzer. Her ikisi de gerçeğe ve gerçeğe uygun düĢen türlerdir Arslan, 2006 46. Bu iki türü birbirinden ayıran temel unsur, detayların azlığı ve çokluğudur. Hikâyeler; romandan kısa, dar bir zaman parçasını kapsayan, kiĢilerinin sayıca az olduğu, kiĢilerin yaĢayıĢının bir yanı üzerinde daha çok durulduğu ve baĢlangıç, doruk ve kesin bir sonun bulunan metinlerdir Kavcar ve diğerleri, 2002 89. Hikâyeler; olay hikâyeleri, durum hikâyeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Olay hikâyesi; olayın merkeze alındığı, serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluĢan hikâyelerdir. Durum hikâyeleri; olaya ve gerilime dayanmayan, bir durumdan hareketle ifade edilen değerlendirmeler, varılan sonuçlar, benzetmelerin yer aldığı hikâye türleridir Beyreli, Çetindağ ve Celepoğlu, 2005 98. Hikâye her yaĢta insan için önemlidir. Ancak çocuk için vazgeçilmez bir türdür. Çocuk hikâye kavramı ile dolaylı olarak karĢılaĢır. Kimi araĢtırmacılar bu karĢılaĢmayı iki yaĢına kadar indirmektedir. Ancak bu karĢılaĢmanın oluĢumunun bilinçli olduğunu söylemek imkânsızdır. Çocuğun hikâye ile bilinçli bir Ģekilde karĢılaĢması ancak sekiz yaĢ civarında olmaktadır AytaĢ, 2001; Yalçın ve AytaĢ, 2005 145. Çocuklar küçük yaĢlarda anne ve babalarından dinledikleri masallar, hikâyelerden hareketle bu türe aĢinalık kazanırlar. Okumaya baĢladıktan sonra ise yavaĢ yavaĢ hikâyenin yapısını ve unsurlarını tanırlar. Hikâyelerin çocuğun sosyo-kültürel, zihinsel, dilsel ve kiĢilik geliĢimi üzerinde pek çok faydası vardır. Hikâyeler, çocukların sınırlı hayatını zenginleĢtiren, türlü insan tipleri üzerinde düĢünmelerine olanak sağlayan, geliĢmekte olan değer yargılarının açıklık kazanmasına yardımcı olan, yaĢadıkları toplumsal ve kültürel ortama uymalarını büyük ölçüde kolaylaĢtıran edebî türlerdir Gürel, Temizyürek ve ġahbaz, 2007 107. Çocuğun sosyal ve kültürel yönünün geliĢmesinde, hayatı tanımasında hikâyelerin önemli bir yeri vardır. Hikâyeler, çocuğun baĢkalarını ve kendisini tanımasına yardımcı olan metinlerdir. Hikâye okumak veya yazmak; hayatı tanımayı, anlamayı ve yorumlamayı sağlar Emir, 1986 268. Çocuk, hikâyeler aracılığıyla kendisi ve baĢkalarının duygu, düĢünce ve davranıĢlarını anlamaya çalıĢır ve yorumlar. Hikâyelerin zihin geliĢimi üzerindeki etkisini Karaalioğlu 1992 347 “Hikâyeler, okuyucuyu hayal dünyasında dolaĢtırır. Ġnsanın zihin geliĢimini arttırır; insanlara yüksek ideallerle birlikte geniĢ bir hayat anlayıĢı sağlar.” sözleriyle dile getirmektedir. Civaroğlu 1997 77 da hikâyelerin bilgi edinmelerinin yanı sıra çocukların düĢünme becerilerinin geliĢiminde etkili olduğunu, bu sayede çeĢitli konulara iliĢkin kavrama ve karĢılaĢtırma imkânı bulduklarını belirtmektedir. Görüldüğü gibi hikâyeler öğrencilerin düĢünme, hayal kurma gibi becerilerini geliĢtirmede oldukça etkilidir. Gönen 2005 36 çocuklara öykü anlatma ve okumanın içinde bulundukları kültürün merkezini oluĢturan edebiyatı tanıtmak, bilgi birikimlerini geliĢtirmek ve daha fazla bilgi arayıĢına yöneltmek, bellek, sıra takibi ve çözümleme gibi terimlerle dile getirilen dille bağlantılı becerileri geliĢtirmek gibi üç önemli iĢlevinin olduğunu belirtmektedir. Tüm bunlar hikâyelerin çocuk eğitiminde büyük bir rol üstlendiğini göstermektedir. Bilgi verici metinlerin birden fazla yapısı olmakla birlikte hikâye edici metinlerin tek bir yapısı olduğu yönündeki görüĢler yaygındır. Çocuğa hikâye kavramını kazandırmanın en önemli yollarından biri hikâye okumak ve okunanları onlarla birlikte tartıĢmaktır. Bu iĢe bir süre devam edilirse çocuk hikâye yapısına aĢinalık kazanacaktır Akyol, 2010 165. Çocuğun hikâye yapısını kazanması okuma anlama becerisini geliĢtirecek, anlatım becerilerinde de ona yardımcı olacaktır. Hikâye üç bölümden oluĢur. Bu bölümler; GöğüĢ’e 1978 göre serim, düğüm, sonuç; Akyol 2010 giriĢ, geliĢme, sonuç; Özdemir’e 2004 204-205 göre baĢlangıç, geliĢme, sonuç; Gündüz’e göre 2003 116-118 baĢlangıç, orta bölüm ve sonuç; AytaĢ 2006, Kantemir 1995 199, Beyreli ve diğerleri 2005 98, Karaalioğlu 1992 351, AktaĢ ve Gündüz 2009 339, Cemiloğlu 2004 39, ġahin’e 2007 358 göre serim, düğüm, çözüm olarak ele alınmaktadır. Kaynakların çoğunda hikâyenin bölümlerinin serim, düğüm ve çözüm olarak adlandırıldığı görülmektedir. Adlandırmalar her ne kadar farklı da olsa bölümlerin taĢıdıkları özellikler aynıdır. Serim bölümünde sahne ve karakterler tanıtılıp sorunun çerçevesi çizilerek okuyucu hikâyeye motive edilir Akyol, 1999a 55. Diğer metin türlerinde olduğu gibi hikâyede de giriĢ bölümü çok önemlidir. Yazar baĢlangıç bölümünde okuyucunun ilgisini çekmek zorundadır. Çünkü okuyucu buna göre yazıyı okumaya karar verir ya da okumaktan vazgeçer Gündüz, 2003 116. Hikâyelere kiĢi ve mekânın tanıtımıyla baĢlanacağı gibi konuĢmalarla da baĢlanabilir. Düğüm bölümü, hikâyenin en uzun bölümüdür. Bu bölümde olaylar baĢlayıp açılır, problem durumu ve problem durumunun çözümünde kahramanı engelleyen unsurlar ortaya konur. Karakter hakkında daha çok bilgi verilen bu bölümde okuyucu karakterle iliĢki içerisine girer Akyol, 1999a 55. Düğüm bölümünde bir gerilim, okuyucuda merak hissi uyandıran, çözülmesi gereken bir problem bulunur. Kahraman, problemin çözümü için çatıĢmaya girer. Kahraman; kendisiyle, diğer kiĢilerle ya da doğayla çatıĢabilir Erden, 2009 57. Düğüm bölümü, okuyucunun hikâyeyi yarıda bırakmaması, okuyucuya zevkli anlar yaĢatması açısından çok önemlidir. Çözüm bölümü ise hikâyenin sonuç bölümüdür. Sonuç bölümünde problem çözülmekte, dağınık bir Ģekilde verilen olaylar toparlanmakta ve okuyucu bu bölümde bir rahatlama içerisine girmektedir. Çünkü okuyucu olayların akıĢı içerisinde özellikle geliĢme bölümünde duygusal ve zihinsel olarak etkilenmekte ve bu etkilenme herhangi bir sonuca bağlanmadığı için okuyucuyu rahatsız etmektedir. ĠĢte sonuç bölümünde bu belirsizlik rahatsızlığın kaynağı ortadan kaldırılmaktadır Akyol, 1999a 55. Çözüm bölümü, hikâyenin sonunda olacak diye bir kural yoktur. Bazen sonuç bölümü çıkıĢ noktası seçilerek geriye doğru baĢtan geçen olaylar anlatılabilir Kantemir, 1995 199. Çözüm bölümünün baĢta olması; okuyucudaki heyecanı, okuma arzusunu da artırabilir. Görüldüğü gibi bir hikâyenin serim bölümünde karakterler, mekân tanıtılıp sorunun çerçevesi çizilerek okuyucu hikâyeye hazırlanır. Düğüm bölümünde kahramanı engelleyen unsurlar ortaya konarak sorun detaylandırılır. Çözüm bölümünde ise sorun çözülür, kahraman ve okuyucu bir rahatlama içerisine girer. Tüm bu bölümler içlerinde birtakım unsurları barındırmaktadır. AĢağıda bu unsurlar detaylandırılarak ele alınmıĢtır. Hikâyenin Unsurları Hikâyeler çeĢitli unsurlardan oluĢur. Kaynaklarda hikâyenin unsurları farklı Ģekillerde sınıflandırılmıĢtır. Kolcu 2006 hikâye unsurlarını “kurgu, olay/olay örgüsü, anlatıcı, bakıĢ açısı, mekân, zaman, Ģahıs kadrosu, dekoratif unsurlar”, Özdemir 2004 “olay ve durum, kiĢiler, yer ve zaman”, Boynukara 2000 “olay örgüsü, bakıĢ açısı, karakterler, mekân, tema”, Gürel ve diğerleri 2007 “olay örgüsü, bakıĢ açısı-anlatıcı, kiĢi kadrosu, mekân, zaman”, AktaĢ ve Gündüz 2009 “olay, mekân, yer, zaman, kiĢiler” olarak ele almaktadır. AĢağıda da hikâyenin unsurları; olay örgüsü, mekân, zaman, kiĢiler ve bakıĢ açısı olarak ele alınmıĢtır. Olay Örgüsü Olay, Türkçe Sözlük’te 2005 “ortaya çıkan, oluĢan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iĢ, hadise, vaka” olarak tanımlanmaktadır. Olay hikâyelerinde olup biten her Ģeyin genel adı olan bu kavramın yerini, durum hikâyelerinde herhangi bir insani durum alır Kolcu, 2006 20. Durum hikâyelerinde dahi durumun ortaya çıkmasına neden olan bir olay söz konusudur. Hikâye edici metinlerde temel öge olaydır. Çünkü kiĢilerin baĢından geçen ya da onların eyleme dönüĢmüĢ özlemleri, tutkuları, istekleri; doğayla ve çevresiyle olan iliĢkileri olay örgüsünü oluĢturur Özdemir, 2004267. Hikâyedeki diğer tüm unsurlar, olayın içinde yer alır, onunla anlam kazanır. Olay örgüsü, hikâyeyi oluĢturan olayları belirli bir düzene sokmak anlamına gelmektedir Erden, 2009 41. Olayların geliĢigüzel sıraya sokulması örgünün oluĢmasında yeterli değildir, bunların sebep-sonuç iliĢkisi ile birbirine bağlanması gereklidir. Bu iliĢkinin modern hikâye anlatımının temelini oluĢturduğunu ifade eden Boynukara 2000 133 bunu, “Modern anlamda hikâyeyi hikâye yapan özellik hikâye örgüsündeki radikal değiĢikliktir. Daha önceki hikâyelerde, öykünün temelini oluĢturan özellik sonra ne oldu iken, modern hikâyede neyin sonucu olarak ne oldu öncelik kazanır. Hikâye ve romanda olay örgüsünün temelini oluĢturan öge de budur.” sözleriyle ifade etmektedir. Sebep-sonuç iliĢkisi üzerine kurulan sıralanıĢ, okurda merak duygusunu kıĢkırtır ve okurun olay parçaları arasında ilgi kurmasını ve metni kolay anlamasını sağlar AktaĢ ve Gündüz, 2009 359. Bu görüĢlerden hareketle olay örgüsünün, olayların sebep-sonuç iliĢkine göre düzene sokulmasını sağlayarak hikâyenin temelini oluĢturduğu söylenebilir. Olay örgüsü; hikâyenin bölümleri olan serim, düğüm ve çözümü de ifade eder. Olaylar hikâyenin serim bölümünde baĢlar, düğüm bölümünde bir doruğa ulaĢır ve çözüm bölümünde sonuçlanır. Düğüm bölümündeki problem, hikâyenin temel olayıdır. Tüm örgü, bu problem üzerine kurulur. Serim bölümünde bu probleme hazırlık niteliğinde olay veya olaylar üretilir, düğüm bölümünde kahraman problemi çözmek için birtakım teĢebbüslerde bulunur ve çözüm bölümüyle problem sonuçlanır Akyol, 1999a 55. Bu durum, doğrusal bir seyir içindeki hikâyelerin yapısında vardır. Daha önce de belirtildiği gibi olaylar doğrusal bir Ģekil izlemeyebilir. Olayların sıralanıĢında farklılıklar olabilir, çözüm bölümü ya da düğümdeki olaylar hikâyenin baĢında yer alabilir, geriden baĢa doğru bir zaman sıralaması izlenebilir. Gürel ve diğerleri 2007 108, çocuklar için olay dizisi zamana bağlı olarak kırılmayan hikâyelerin tercih edilmesi, bununla birlikte ilköğretim ikinci kademeden itibaren olay örgüsünü oluĢturan bölümlerin yer değiĢtirdiği hikâyelere yer verilmesi gerektiğini dile getirmektedir. Onlara göre sonuç bölümüyle baĢlayan bir hikâyede çocuğa, bu durumun nedenlerini düĢünme ve açıklama fırsatı doğacaktır. Mekân Her hikâye, mutlaka bir yerde geçer. Hikâye edici bir metnin varlığı bir mekânın varlığına bağlıdır. “Kim nerede, nereye gitti, nereden geldi; ne nerede oldu?” gibi sorulara ancak bir mekânın varlığıyla cevap verilebilir Boynukara, 2000 136. Olay örgüsü ile mekân unsuru arasında doğrudan doğruya bir iliĢki söz konusudur. Mekânın değiĢmesi olay örgüsünde de değiĢikliğe yol açar. Bu unsurun olayların yanı sıra karakterlerle de doğrudan iliĢkisi vardır. Karakterlerin kiĢiliklerinin oluĢumunda yaĢadıkları çevrenin büyük etkisi vardır. Bundan dolayı da hikâyelerde de karakterlerin özelliklerini, kahramanların tavır ve hareketlerini inandırıcı bir Ģekilde ifade etmede mekân, üzerinde durulan baĢlıca unsurlardan biridir Tansel, 1978 127. Mekân, modelini yaĢadığımız dünyadan alacağı gibi tamamen muhayyel de olabilir Kolcu, 2006 23. Kahramanın seyrettiği bir nesne, bir sokak, bir ağaç veya düĢsel bir yer bunların hepsi mekânla ilgili ögeleri gösterir Kıran ve Kıran, 2000 46. Hayalî veya gerçek kahramanın bulunduğu, olayların geçtiği yer ve bunlarla ilgili ayrıntılar mekân unsurunun birer parçasıdır. Mekânın anlatımı ne kadar canlı tutulursa olaylar ve karakterler de o ölçüde canlılık kazanır. Bu nedenle betimleme, hikâyenin önemli bir parçasıdır. Bununla birlikte hikâyelerde okuyucuyu sıkmayacak betimlemelere yer vermek gerekir. Gürel ve diğerleri 2007 110, çocuklar için seçilecek hikâyelerde betimlemelerin canlı olması gerektiğini, aksi takdirde onların okuma arzularının söneceğini vurgulamaktadır. Zaman Olay örgüsünün temel dayanağı olması itibarıyla hikâye edici metinlerin önemli unsurlarından biri de zamandır. Kolcu 2006 24, edebî eserdeki zamanı kurmaca zaman olay zamanı ve gerçek zaman anlatma zamanı olmak üzere ikiye ayırmıĢtır. Olayın geçtiği zaman kurmaca zaman, yazarın eseri meydana getirdiği ve okurun eseri tükettiği zaman ise gerçek zamandır. Anlatmaya bağlı edebî metinlerde “metin halkası üç ayrı tarihle alakalı olarak okuyucunun karĢısına çıkar. Birincisi itibarî vakanın meydana geldiği süre, ikincisi itibarî bir varlık olan anlatıcının onu öğrenmesi ve anlatması için geçen müddet, üçüncüsü ise yazarın bunları kaleme aldığı zaman dilimidir” AktaĢ, 2000 116. Kıran ve Kıran 2000 201 da zamanı ikiye ayırmaktadır Öyküleme zamanı ve kurmaca zaman. Kurmaca zaman, olayların gerçekleĢtiği zaman dilimidir. Öyküleme zaman ise bu olayların anlatıcı tarafından anlatılıĢ zamanıdır. Zaman unsuru ile ilgili bu görüĢler incelendiğinde hikâye edici metinlerde olayların geçtiği, anlatıcının olayları anlattığı, yazarın eserini meydana getirdiği ve eserin okunduğu zaman dilimleri olmak üzere dört zaman mevcuttur. Bunlardan ilk ikisi edebî eserin kurgusunda yer almaktadır ve zaman unsuruyla esas kastedilen bu iki zaman dilimidir. Hikâyelerde olaylar daha çok kronolojik bir sırayla verilir. Bunun yanı sıra olaylar zaman unsurundan hareketle farklı Ģekillerde de anlatılabilir. Bunlardan birincisi olayların sona erdikten sonra anlatılmaya baĢlandığı, geriye dönüĢlerin söz konusu olduğu; ikincisi daha çok bilim-kurgu türünde görülen, olayların önceden anlatıldığı; üçüncüsü olay zamanı ile anlatım zamanının eĢ olduğu, âdeta anlatıcının yaĢadıklarını anında kâğıda aktardığı; dördüncüsü ise anlatıcının konuĢtuğu ya da yazdığı anı merkeze alarak kimi zaman geçmiĢe dönerek, kimi zaman geleceğe yönelerek olayları anlattığı ifade Ģeklidir Kıran ve Kıran, 2000 203-206. Bu da göstermektedir ki zaman ve olay örgüsü birbiriyle iç içe olan iki unsurdur. Zaman unsurundaki değiĢme, olay örgüsünü de değiĢtirmekte, hikâyenin kurgusunu etkilemektedir. Hikâyelerde zaman çoğunlukla belirtilir. Okuyucu olayların ne zaman meydana geldiğini hangi gün, hangi yıl, hangi mevsim vb. bilir, buna göre çıkarımda bulunur. Bazı hikâyelerde ise zaman kesin değildir. Bu tür metinlerde okuyucu; hikâyede sözü edilen nesnelerden, giyim tarzından, kiĢilerin kullandığı teknolojiden çıkarımlarda bulunarak zamanı tahmin etmelidir Erden, 2002 29. Zaman unsuru doğrudan verilmese de onunla ilgili detaylar, olayların sıralanıĢının yanı sıra mekân unsurlarından hareketle de anlaĢılabilir. Bu bağlamda mekân ve zaman arasında sıkı bir iliĢki söz konusudur. Tüm bunlar değerlendirildiğinde öğrenciler için seçilecek hikâyelerde öncelikle zaman sıralaması doğrusal olan metinlere, seviye arttıkça da olay sıralaması değiĢen metinlere yer verilmesi gerektiği söylenebilir. Mekân ve zaman unsuru arasındaki iliĢkiye dikkat çekilmeli, bunların birbirini bütünleyici nitelikler taĢıması gerektiği vurgulanmalıdır. Eserler incelenirken yazarın eseri oluĢturduğu dönemin Ģartlarının esere yansıyabileceği, aynı eserin farklı zamanlarda okunduğunda farklı hisler yaratabileceği gibi bilgiler de öğrencilere kazandırılmalıdır. KiĢiler Bir yerde ve zaman diliminde baĢlarından birtakım olayların geçmesi, bu olaylardan hareketle duygu, düĢüncelerinin dile getirilmeye ve yaĢadıklarının aktarılmaya çalıĢılması sebebiyle hikâyenin en önemli unsuru olarak kişiler sayılabilir. Hikâye kiĢileri için karakter kavramını kullanan Boynukara 2000 136 karakteri “olayların içinde yer alan, onları yönlendiren ya da onlar tarafından yönlendirilen kiĢi” olarak tanımlamaktadır. Kavramı “Ģahıs kadrosu” olarak nitelendiren Kolcu 2006 25 ise sadece insanların değil, kiĢileĢtirilmiĢ varlıkların da bu unsur içerisinde yer alabileceğini dile getirmektedir. Hikâye kiĢileri özelliklerine göre tip ve karakter olmak üzere ikiye ayrılabilir. Gündüz 2003 63 tipi, “ortak özelliklerinden ötürü bir küme içinde düĢünebileceğimiz bir topluluk veya birey” olarak; karakteri ise “kiĢiye özel, kiĢilik özelliklerini, kiĢinin doğasını, davranıĢ biçimlerini ele alan bir kavram” olarak tanımlamaktadır. Karakter, tipe göre daha özeldir. Tip genel olarak bir topluluğun karakteristik özelliklerini taĢırken karakterin baĢkalarına benzemeyen özellikleri, davranıĢları mevcuttur. Bir hikâyede her ikisi de kiĢileri oluĢturabilir. Hikâyedeki kiĢiler, tip ve karakterin yanı sıra olay akıĢındaki iĢlevlerine göre de sınıflandırılmaktadır. Buna göre hikâyede üç tür kiĢi bulunmaktadır. Bunlar; hikâyede en etkin olan birincil kiĢiler, baĢkiĢiye karĢıt olan ikincil kiĢiler ve etkin olmayan, arada bir görünüp önemsiz bir rolü olan kiĢilerdir Kıran ve Kıran, 2000 133-134; Erden, 2009 45. Bunlardan ilk ikisi önem derecesine göre ana karakter, üçüncü kiĢiler ise yardımcı karakter olarak da adlandırılabilir. Yardımcı karakter, aslında ana karakterin olaylar karĢısındaki tutum ve davranıĢlarını, onun çeĢitli özelliklerini ön plana çıkarmak için vardır, bir aracıdır. Ana ve yardımcı karakterlerin fiziksel ve ruhsal olarak tanıtılmasında iki yol izlenebilir. Karakterler doğrudan doğruya yazar tarafından tanıtılabileceği gibi okuyucu tarafından tavır ve davranıĢlarını, konuĢmalarını inceleme gibi yöntemle de çizilebilir. Hikâyede her ikisinden de yararlanılabilir Tansel, 1978 128-129; Kantemir, 1995 200. Bir hikâyenin baĢarısı, karakterlerin tüm özellikleri ve davranıĢlarıyla canlı tutulmasına, okuyucunun onu benimsemesine bağlıdır. Karakterin adı, yaĢı, fiziksel ve ruhsal özellikleri, becerileri gibi özelliklerine yer verilmesi, çeĢitli özelliklerinden yararlanılarak betimlenmesi, davranıĢlarında ayrıntılara girilmesi, anlatımda diyaloglardan yararlanılması onların canlı tutulmasını sağlayacaktır. Öğrenciler için seçilecek hikâyelerde karakter unsuru ile ilgili birtakım hususların göz önünde bulundurulması gerektiğini belirten Gürel ve diğerleri 2007 110, baĢkiĢisi belirgin, yardımcı karakterlerin baĢkiĢiyle iliĢkilerinin açık olduğu metinlerin seçilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Cemiloğlu’na 2004 35 göre de karakterler hakkında yaptırılabilecek çalıĢmalar daha çok onların fiziksel ve ruhsal özelliklerini belirlemeye yöneliktir. Bu özellikler belirlenirken önce kolaydan zora gidilmeli; karakterin fiziksel özellikleri belirlendikten sonra ruhsal özellikleri incelenmelidir. Diğer bir çalıĢma da karakterlerin davranıĢlarını belirlemek ve değerlendirmektir. BakıĢ Açısı/Anlatıcı Yazar, hikâyeyi anlatması için bir aracı kullanır. Bu anlatıcıdır, olaylar onun bakıĢ açısından aktarılır. AktaĢ 2000 78 anlatıcıyı, hikâyede olay zincirinin ve bu zincirin oluĢmasında kullanılan mekân, zaman kiĢi kadrosu gibi unsurların kim tarafından görüldüğü, algılandığı ve kime aktarıldığı sorularına verilen yanıt olarak tanımlamaktadır. Hikâyelerdeki olaylar farklı bakıĢ açılarından anlatılabilir. Konuyla ilgili kaynaklar incelendiğinde kavramın tasnifine iliĢkin farklı görüĢler olmakla birlikte daha çok üç tür bakıĢ açısı üzerinde durulduğu görülmektedir kahraman anlatıcının bakıĢ açısı, hâkim bakıĢ açısı ve müĢahit gözlemci bakıĢ açısı. Kahraman anlatıcının bakış açısında olaylar, ana karakterin veya yardımcı karakterlerden birinin gözünden anlatılır. Kahraman anlatıcı, birinci tekil kiĢi anlatımı olarak da adlandırılmaktadır. Buna anlatıcı olarak “ben” de denilebilir Boynukara, 2000 135. Kahraman anlatıcı; hikâyedeki tüm olayları, kiĢileri, mekânı ve zamanı kendi bakıĢ açısından anlatır. Bu tür anlatımlarda okuyucu ve yazar arasında doğrudan bir iletiĢim kurulmasını sağlama gibi bir olanak mevcuttur. Bununla birlikte anlatıcının baĢkalarının düĢüncelerinden geçenleri anlatamaması gibi bir sınırlılık da söz konusudur Erden, 2009 58. Kaynaklarda tanrısal, ilahî bakış açısı olarak da adlandırılan hâkim bakış açısında anlatıcı; kiĢilerin geçmiĢ ve geleceklerinden, olayların akıĢından haberdardır. Bilmediği hiçbir Ģey yoktur. Hâkim bakıĢ açısındaki anlatıcı, yazarın kendisi değil, onun tarafından yaratılan bir figürdür Kolcu, 2006 22. Müşahit gözlemci bakış açısında ise anlatıcı, olaylar, kiĢiler ve mekânları bir kamera gibi izleyerek aktarır. Kahramanların davranıĢlarının gerektiği gibi anlaĢılmasını sağlamak için onları dikkatle izler, nesnel bir duruĢ sergiler Yakıcı, Yücel ve Yelok, 2004 61. Hâkim bakıĢ açısı ve müĢahit bakıĢ açısı kaynaklarda, üçüncü tekil kiĢi Şimdi ki yazımızda değineceğimiz konulardan biri olan gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatı olan hikaye hakkında bilgi vereceğiz. Peki hikaye nedir, hikaye özellikleri hakkında sizlere en ayrıntılı bilgileri vermek adına sizlere bu yazıyı hazırladık. Yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olayların bir yazar tarafından okuyucuda heyecan, zevk uyandıracak şekilde kısaca anlatıldığı edebi metinlere hikaye ya da öykü denilmektedir. Ola çevresinde oluşan edebi metinlerden birisi olan hikayeler, sade bir olay örgüsüne dayanmakla beraber genellikle tek mekanda az sayıda kişiye yer verir ve özlü bir anlatım barındırır. Olayları kısa bir şekilde ele almasıyla birlikte öykülerin genellikle birkaç sayfadan oluştuğu söylenebilir. Hikayeler uzun bir süre romanın bir parçası olarak değerlendirildi. Özellikle Tanzimat Dönemi’nin ilk yıllarına kadar herhangi bir olayı anlatan tüm eserlere hikaye adı verildi ancak roman kavramı bizde kullanılmaya başlanınca hikaye farklı bir tür olarak adlandırılmaya başlandı. Her ne kadar hikaye, romanla benzer özellikler gösterse de günümüzde hikayeler farklı bir edebi tür olarak değerlendirilmektedir. Dünya edebiyatında ilk hikaye örneği olarak kabul edilen eser 14. yüzyılda İtalyan yazar Giovanni Boccaccio’nun yazdığı Decameron adlı hikayedir. Edebiyatımızda ise ilk hikaye örneği Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı Letaif-i Rivayet’tir. Hikaye Özellikleri Nelerdir? 1. Hikaye yaşanmış ya da yaşanması muhtemel olayları anlatır. 2. Romanlara göre olaylar çok daha kısa anlatılır. 3. Hikayelerin olay ve durum olmak üzere iki ayrı türü vardır. 4. İlk hikaye örneği Boccaccio’nun Decameron adlı eseridir. 5. Türk edebiyatındaki ilk hikaye kitabı ise Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat’idir. 6. Hikayeler dört yapı unsurundan oluşmaktadır olay, kişi, zaman ve mekan. 7. Romana göre kişi sayısı daha azdır. 8. Hikayede plan şu şekildedir serim, düğüm ve çözüm. Hikaye Yapı Unsurları Nelerdir? a Kişiler Hikâyede yer alan olaylar, genellikle merkezde yer alan kişilerin çevresinde gelişir. Hikâyede kişiler, olay örgüsünde üstlendikleri işlevlere göre önemli hâle gelirler. Kişiler, olay örgüsü içindeki tutum ve davranışları ile bireysel veya toplumsal bazı değerleri temsil eder. Kişileri ve onların olaylar içinde kazandıkları özellikleri belirlemek hikâyeyi anlamakta önemli bir aşamadır. b Olay örgüsü Olaylar, gündelik hayatta her zaman yaşanabilecek gerçek durumlardır. Olay örgüsü ise kurgusal olayların edebî metinde sıralanışı ile oluşan bir düzenlemedir. Bu bakımdan olay örgüsü, edebî metinlerin kurmaca dünyasının önemli bir parçasıdır. c Mekân Hikâyede olayın oluştuğu, geliştiği çevre veya yere “mekân” adı verilir. Edebî metinlerde mekân, genellikle kişilerin psikolojik özelliklerini ortaya çıkarmanın bir aracı olarak kullanılır. ç Zaman Hikâyede olayların yaşandığı; an, saat, gün, mevsim veya yıl gibi ifadeler metnin zaman çerçevesini oluşturur. Hikâyedeki olayların kendine özgü bir zaman çerçevesi vardır ve tercih edilen zaman olayların akışını doğrudan etkiler. Hikâyelerdeki olaylar genellikle çok uzun zaman dilimlerine yayılmaz. Özellikle kısa hikâyede olaylar çok kısa zaman dilimlerinde oluşur ve tamamlanır. d Anlatıcı ve Bakış Açısı Hikâyede, olay veya durumları aktaran, anlatan kurmaca kişilik “anlatıcı” olarak adlandırılır. Anlatıcı, yazarın dışında yer alan ve yalnızca o hikâyeye özgü olarak kurgulanan bir kişiliktir. Anlatıcının, aktardığı olayla ilgili ayrıntılara hâkimiyeti ve ayrıntıları aktarma biçimi “bakış açısı” olarak ifade edilir. Bakış açısı, metinde seçilen anlatıcıya göre değişir. Hikâye ve romanlarda üç farklı anlatıcı ve onlarla birlikte gelişen üç bakış açısı vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir Performans/Proje Ödevleri; Aspirin Laboratuvarda Nasıl Yapılır, Aspirin Nedir? İdrarda Şeker Tayini Nasıl Anlaşılır, Şeker Tayini Nedir? Tarımda Kullanılan Hormonlar Nelerdir? Etki, Fayda ve Zararları Hakkında Bilgiler Sigara Dumanında Hangi Gazlar Vardır, İnsan Sağlığına Etkileri Nelerdir? Ağır Metal Nedir, Ağır Metallerin İnsan Sağlığı Üzerinde Etkileri Nelerdir? SoruÖykü ya da hikâye gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa 1 düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa olu- şu II yalın biÖykü ya da hikâye gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa 1 düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa olu- şu II yalın bir olay örgüsüne sahip olması III önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırıp IV az sayıda karaktere yer vermesiyle ro- man ve diğer anlatı türlerinden ayrılır. Öyküde olayın geçtiği yer sınırlı V anlatım özlü ve yoğundur. Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine virgül getirilemez? A I. B II. C III. D IV. E V.

gerçek veya gerçeğe yakın bir olayı anlatan yazı