⛄ Oğuz Atay Kimdir Edebi Kişiliği
Türk edebiyatında bu yolu açan kişi Oğuz Atay, bir öncü, bir tür estetik devrimci. O, tüm devrimciler gibi bunun bedelini ödedi ve ediniminin kazancını sonraki kuşaklara aktardı. Eğer yaşarken değeri anlaşılsaydı, kuşkusuz 15 yıl daha kazanırdı Türk edebiyatı. Toplum ve aile yaşamı, insan ilişkileri ve kişinin iç
Oğuz Atay ve Edebi Kişiliği. 29 Kasım 2016 Yazar: Diba Bahadıroğlu. 1934 İnebolu doğumlu roman ve öykü yazarımızdır. Babası Cemil Atay, iki dönem Sinop bir dönem Kastamonu’dan seçilerek Cumhuriyet Halk Partisinde milletvekilliği görevinde bulunmuştur. Cemil bey, toplam altı dönem milletvekilliği görevinde bulunmuştur.
Oğuz Atay (12 Ekim 1934; İnebolu, Kastamonu – 13 Aralık 1977, İstanbul), Türk yazar. Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII. Dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay’dır. 1951′de bugünkü adı Ankara Koleji olan Ankara Maarif Koleji‘ni, 1957′de de İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi.
Peki Türk edebiyatına damga vuran Oğuz Atay kimdir eserleri neler? Oğuz Atay ile ilgili tüm detaylar haberimizde. Oğuz Atay 12 Ekim 1934 tarihinde İnebolu, Kastamonu'nda dünyaya geldi. 13 Aralık 1977'de hayatını kaybeden Oğuz Atay ilk post modern romanı yazdı. Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII.
75 yılında hocası Mustafa İnan ’ın hayatını Bir Bilim Adamının Romanı adlı eserini yazdı. Bu süreçte beyninde bir şeyler oluşmaya başladı. Ama bu oluşan şey onu asla yıldırmadı o, hep devam etti. Dili ve üslubu bazı kişiler tarafından anlaşılmaz ve zor bulundu. Fakat Atay, okuyucularını düşündürmeye zorladı.
OĞUZ ATAY KİMDİR? OĞUZ ATAY HAYATI Ülkemizde çok okunan ve sevilen büyük yazarlarımızdan Oğuz Atay, 12 Ekim 1934 tarihinde Kastamonu'da doğdu.
DevletTiyatrosu'nda oynandı (1979 - 80) ve basıldı (1985). 6.Günlük (1988). 1.Oğuz Atay’da Aydın Olgusu Yıldız Ecevit -kitap - (1989). ‘Tutunamayanlar’ın yazıldığı o binadan bir süredir balyoz sesleri geliyor. İçerisi tamamen boş, muhtemelen tamamen yıkılacak.
OğuzAtay’ın Romanlarındaki Mektuplar Tutunamayanlar ile yaşadığı günlerden bugünü yakalamış, Tehlikeli Oyunlar ile insanlığa her daim zevkle okunabilecek bir eser bırakmış olan, Oğuz Atay’ın eserlerinde mektup önemli bir yer kaplar. Zamanının haber vericisi ve duygu temsilcisi olan mektuplar, Oğuz Atay’ın her
Türkedebiyatında yazdığı Tutunamayanlar ile post-modern tarzda eser veren ilk yazar Oğuz Atay’dır. Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç
Oğuz Atay 12 Ekim 1934 yılında doğmuş, 13 Aralık 1977 tarihinde ise hayata gözlerini yummuş, Türk roman, öykü ve oyun yazarıdır. ugün Oğuz Atay'ın 86. doğum yıl dönümüne özel Google arama motorunda bir Doodle paylaşıldı. Peki Oğuz Atay kimdir? İşte Oğuz Atay'ın sözleri ve eserleri OĞUZ ATAY KİMDİR?
OğuzAtay, Tutunamayanlar'ın 1971-72'de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı. Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı
Kariyeri boyunca önemli edebi eserler bırakan Oğuz Atay çeşitli ödüller almıştı. Doğum gününde Google’a doodle olan Atay’ın eserleri ve sözleri bir kez daha gündem geldi. İşte Oğuz Atay’ın hayatı ile ilgili bilgiler OĞUZ ATAY KİMDİR? Oğuz Atay 12 Ekim 1934'te doğdu ve 1977'de hayatını kaybetti.
kfAu. Oğuz Atay, roman, öykü ve oyun yazarıdır. Birçok kişi internet üzerinde Oğuz Atay hakkında bilgiye ulaşmak için araştırma yapıyor. Peki Oğuz Atay kimdir? Eserleri nelerdir? Ayrıntılar ATAY KİMDİR? ASLEN NERELİ?Oğuz Atay 12 Ekim 1934’te İnebolu Kastamonu’da doğdu. Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII. Dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay'dır. 1951′de bugünkü adı Ankara Koleji olan Ankara Maarif Kolejini, 1957′de de İTÜ İnşaat Fakültesi'ni bitirdi. Üç yıl sonra İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümü'nde öğretim üyesi oldu. 1975′te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanların 1971-72′de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülünü edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar'ı 1973′te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan'ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanını 1975 yılında yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir. Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi “Türkiye'nin Ruhu“nu yazamadan 13 Aralık 1977′de, İstanbul'da hayatını kaybetmiştir. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'na sonra 1987′de Günlük, 1998′de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay'ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit'in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi Ben Buradayım… 2005 yılında yayınlandı. Türk edebiyatında yazdığı Tutunamayanlar ile post-modern tarzda eser veren ilk yazar Oğuz Atay' Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır. Kastamonu Valiliği kendisi adına 2007 yılından beri Oğuz Atay Edebiyat ödülleri ATAYIN ESERLERİ NERELERDİR?Tutunamayanlar 1972Tehlikeli Oyunlar 1973Bir Bilim Adamının Romanı 1975Korkuyu Beklerken 1975Oyunlarla Yaşayanlar 1975Günlük 1987Eylembilim 1998HAKKINDA YAZILMIŞ ELEŞTİRİ VE MAKALELER Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, Yıldız Ecevit, İletişim Yayınları, 2001, İstanbul.“Ben Buradayım” – Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, Yıldız Ecevit, İletişim Yayınları, 2005, Atay’a Armağan – Türk Edebiyatının “Oyun/Bozan”ı, yayına hazırlayan Handan İnci, İletişim Yayınları, İstanbul Oğuz Atay'a Tutunamayanlar'da Solgun Ateş' İzleri, Ramazan Gülendam–Bahadır Sürelli, Varlık, 1151, 31-37 2003.“Yapıtları ve Yaşamıyla Oğuz Atay”, Hasan Uygun, Mavi Melek, sayı44, 05/02/2010.“Korkuyu Beklerken Gelenler” Oğuz Atay Öyküleri Üzerine Yazılar, derleyen Hilmi Atay Romandaki düşünce, Feridun Andaç, 1 Aralık Atay’ın Dünyası, Tatjana Seyppel, İletişim Yayınları, 1989, Atay İçin Bir Sempozyum, Handan İnci-Elif Türker, İletişim Yayınları, 2009, İstanbul. 13-14 Aralık 2007 tarihlerindeki sempozyumun genişletilmiş basımı.OĞUZ ATAY HAKKINDA AZ BİLİNENLER– Babası 11 sene CHP’den milletvekilliği yaptı.– Gençlk yıllarında karikatürle ilgilendi– En sevdiği yazarlar Dostoyevski ve Kafka’ydı.– İlk romanı Tutunamayanlar’ı ilk okuyan Vüs’at O. Bener’di.– Tutunamayan kitabındaki karakterler aslında kendi hayatından arkadaşlarıydı.– En büyük hayranlarından biri Orhan Pamuk’tu.– Kısa film yönetmenliği de yaptı. Ancak çektiği film kayboldu.– Kaybolan Günlüğü Marmara Üniversitesi’nden bir öğrencinin çantasından çıktı.– Son sözleri “Sevinmeyin, daha ölmedim” ATAY'IN ÖLÜMÜÖlüm onu Mecidiyeköy’deki arkadaşı Altay Gündüz’ün evinde yakalamıştır. Oğuz Atay banyodadır ve uzun süre çıkmaz, bu durumdan endişe duyan ev halkı seslenir ve “Sevinmeyin, daha ölmedim.” cevabının muzipliğiyle gülmeye koyulurlar. Aradan bir süre daha geçer ve Oğuz Atay dışarı çıkmaz. Bunlar yazarın son sözleridir.
Roman, oyun ve öykü yazarı olarak ön plana çıkan Oğuz Atay, 12 Ekim 1934'te Kastamonu İnebolu'da dünyaya geldi. 1951'de Ankara Maarif Kolejini, 1957'de de İTÜ İnşaat Fakültesini Atay, üniversite öğreniminden sonra İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesinin İnşaat Bölümünde öğretim üyesi oldu. 1975'te doçent unvanını aldı. Öykü ve yazıları "Yeni Dergi" ve "Soyut"ta yayımlandı. Ayrıca çeşitli gazete ve dergilerde makale ve söyleşileri yayımlandı. "Topografya" isminde bir de mesleki kitap yazdı. Oğuz Atay, kendisine ün kazandıran romanı olan "Tutunamayanlar"ı 1971-1972'de yayımladı. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı. "Tehlikeli Oyunlar" adlı ikinci önemli romanını da 1973'te yayımladı. Oğuz Atay, roman türünün yanında öykü türünde de önemli yapıtlara imza attı. Hikâyelerini "Korkuyu Beklerken" adı altında bir araya getirdi. Prof. Dr. Mustafa İnan'ın hayatını konu alan "Bir Bilim Adamının Romanı" eserini 1975'te yayımladı. 1973'te yayımlanan "Oyunlarla Yaşayanlar" ismindeki oyunu devlet tiyatrosunca sahnelendi. Beyninde çıkan tümör nedeniyle büyük bir proje olarak gördüğü "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamayan Oğuz Atay, 13 Aralık 1977'de İstanbul'da hayatını kaybetti. Cenazesi, Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'na defnedildi. Oğuz Atay, öldükten sonra sanatı anlaşılan sanatçılar arasında yer alır. Ölümünden sonra eserleri büyük ilgi gördü ve defalarca kez basıldı. Yine önemli yapıtları arasında yer alan "Günlük" 1987'de; "Eylembilim" de 1998'de yayımlanır. "Korkuyu Beklerken" eseri 2008'de; "Tehlikeli Oyunlar" romanı 2009'da "Bir Bilim Adamının Romanı" eseri de 2012'de tiyatroya uyarlanarak sahneye alınır. Edebi Kişiliği Modernizmi esas alan sanatçılardan olan Oğuz Atay, postmodernizmin de edebiyatımızdaki öncülerindendir. Türk edebiyatında modern Batı romanı ve hikâyeleri tarzında en güzel eser veren yazarlar arasında yer alır. Eserlerinde toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyalarını ustalıkla kaleme alır. Modern insanın bunalımı, yalnızlığı, toplumun aksayan yönleri, burjuvazi görüşe ferdin başkaldırışı eserlerinde işlenen konular olarak öne çıkar. Yapıtlarında ele aldığı konuları ironi bir tarzla işler. Yapıtları ayrıca eleştiri ve mizah içerir. Postmodern bir anlayışla yazdığı "Tutunamayanlar" eseri ona büyük ün kazandırır. Bu romanda küçük burjuva düzenini ve Türk aydınının acıklı güldürüsünü işler. "Tutunamayanlar" aynı zamanda Türk edebiyatında ilk modernist roman örneğidir. Oğuz Atay bu romanla 1970'te TRT roman ödülünü kazanır. Bu romanda, modern şehir hayatı içinde topluma yabancılaşmış yalnız insanları, burjuva düzenine ayak uyduramayanları kaleme alır. "Tehlikeli Oyunlar", Tutunamayanlar'ın devamı niteliğindedir. Eserin başkahramanı olan "Hikmet" bir oyun yazarıdır. Hikmet, Gerçek ben'ine ulaşmak için kendisiyle hesaplaşır. Üniversitede hocası olan Mustafa İnan'ın hayatını "Bir Bilim Adamının Romanı" eserinde anlatır. Eser, biyografik roman özelliği taşır. Fakir bir ailenin çocuğu olan Mustafa İnan'ın uluslararası tanınan bir bilim adamı olmasına ve bütün zorluklara rağmen erdem ve ahlakından hiçbir şey kaybetmemesine dikkatleri çeker. Eser, aynı zamanda bilimsel konuların romana taşındığı bir ilki oluşturur. "Günlük" eserinde dünyadaki mevcut toplumla entelektüelleri ele alır. "Korkuyu Beklerken" öykü tarzında kaleme aldığı eseridir. Eserde psikolojik çözümlemelere ağırlık verir. Eserleri Roman Tutunamayanlar Tehlikeli Oyunlar Eylembilim Bir Bilim Adamının Romanı Öykü Korkuyu Beklerken OyunOyunlarla Yaşayanlar Ayrıca bakınız Öz Saf Şiir Anlayışını Sürdüren Şiir Serbest Nazım ve Toplumcu Gerçekçi Şiir Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir Memleketçiler Birinci Yeni Garipçiler Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şairler Maviciler Hisarcılar İkinci Yeni Şiiri 1960 Sonrası İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir 1980 Sonrası Türk Şiiri Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Anlatmaya Bağlı Metinler Hikâye-Roman Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Göstermeye Bağlı Metinler Tiyatro Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Öğretici Metinler Ayrıca bakınız
Oğuz Atay, ilkokul öğretmeni Muazzez Zeki Hanım ile Kastamonu kökenli hukukçu ve CHP eski milletvekillerinden Cemil Atay’ın evliliğinden, 12 Ekim 1934’te İnebolu’da dünyaya gelir. Babası, Cumhuriyet’in ilk kuşak aydınının özelliklerini taşır; misyonundan emin, şaşmaz adımlarla yolunda ilerleyen, öğreten, eğiten, yol gösteren biridir. Oğuz Atay’ın çocukluk ve ilk gençlik dönemleri üzerinde, annesi Muazzez hanım kadar etkili olmasa da, hayatının önemli kararlarını babası yüzünden ertelediği bilinir. Lise yıllarında resim ve tiyatroya duyduğu ilgiye ve resim öğretmeninin onu sanat akademisine yönlendirme çabasına rağmen, babası O’nu doktorluk veya mühendisliğe yönelmesi gerektiği konusunda katı bir şekilde uyarır. Oğuz Atay’ın 5 Unutulmaz Eserinden Etkileyici Alıntılar yazımıza da göz atabilirsiniz. Annesi, babası ve kızkardeşiyle, 1940’lı yılların başı Oğuz Atay, babasının ölümünden iki yıl sonra, hikaye ve mektup formunun dışına çıkarak yazacağı Babama Mektup adlı otobiyografik metinde şunları yazar “Birlikte yaşadığımız günlerde, bütün beğenilerim sana karşı duyduğum tepkilerle oluştu. Sen klasik Türk müziğini goygoyculuk olarak niteledin; Batı müziğine tepkini de sadece kapat şunu biçiminde gösterdiğin için, ben her ikisini de sevmeyi görev saydım kendime. Kültür hakkında öteki yargıları da pek iç açıcı değildi. Özetle, çevrendeki her şeyi kesin çizgilerle ikiye ayırdın. Bu bakımdan da sana benzediğimi itiraf etmeliyim. Dünyada yalnız güzellerle çirkinler vardı, bir insan ya akıllıydı ya da aptal, senin gibi başını dik tutmasını bilemeyen bütün insanlar dalkavuktu; sana benzemeyen kibar davranışlı insanları da züppelikle suçlardın. Biz -annemle ben- sana itiraz ederdik; fakat ben farkına varmadan senin orta yola fırsat vermeyen bu acımasız sınıflamalarını benimsemişim babacığım. Üstelik -en kötüsü de bu galiba benim için- böyle olduğumdan gizlice memnunluk duyar gibiyim ki, işte asıl buna dayanamıyorum; çünkü ben babacığım, biraz da duygularımın romantik bölümünü, sen kızacaksın ama, annemden tevarüs ettim.” Babama Mektup, Korkuyu Beklerken adlı öykü kitabında yer alır. Annesi, yeğeni Firuzan ile Anne Muazzez Hanım, oğluna düşkündür, bu ilgide Atay’ın küçük yaşta geçirdiği zatürrenin de payı büyüktür. Hayatının geri kalan kısmını hep etkileyecek olan bu hastalık, ilkokul yıllarında ilgi duyduğu atletizmden de koparır onu. Yıldız Ecevit, Ben Buradayım isimli kitabında, bu durum için şöyle bir saptamada bulunur “Oğuz Atay’ın çocukluğunda geçirdiği bu hastalık büyük bir olasılıkla, onun iç dünyasında yaşadığı çevreye yabancılaşma olgusunun ruhbilimsel nedenlerinin gerisindeki fizyolojik kökenli kaynağın kendisidir.” Kız kardeşi Okşan Ögel de, “Oğuz çok sakindi, bir kız çocuğu gibiydi” diyerek Yıldız Ecevit’i bu konuda doğrular aynı kaynakta. Babasının milletvekili seçilmesi nedeniyle, beş yaşında ailesiyle Ankara’ya gelen Atay, daha ilkokula başlamadan okuma yazmayı öğrendiği için ilkokula ikinci sınıftan başlar. 40’lı yılların ortasında daha sonra Ankara Koleji’ne dönüşen TED Yenişehir Lisesi’ne girer. Atay’ı kültürel anlamda bu dönemde yönlendiren kuzeni Füruzan’dır, klasikleri ilk onun önerisiyle okumaya başlar. Bu yıllarda karikatür de çizer, Atay’ın ince mizah anlayışı daha sonra yazacağı kitaplarda da kendini gösterir. 1950-51 ders yılı sonunda veda müsameresinde, rejisörlüğünü tiyatro oyuncusu Agâh Hün’un üstlendiği Shakespeare’in Hırçın Kız isimli oyununda oynar. Oğuz Atay’ın 1950-1951 dönemine ait Meşale yıllığına çizdiği karikatür Bir diğer tutkusu olan resim, lise sıralarında ilgi duyduğu bir alandır. Resim öğretmeni onun çizimlerini beğenir, resme yönelmesi konusunda tavsiyelerde bulunur. Türk resminin önemli iki ismi Turgut Zaim ve Eşref Üren’den resim dersleri alır, ancak babası güzel sanatların karın doyurmayacağını söyleyince Üren, “Babana söyle, sana köşe başında, işlek bir yerde bir bakkal dükkanı açsın o zaman. İyi para kazanırsın” der. Okul yıllığı Oğuz Atay’ın içinde ukde olarak kalan ressamlık arzusu, yıllar sonra Tutunamayanlar romanının karakteri Selim’in ağzından açığa çıkacaktır “Üç çeşit meslek varmış Mühendislik, doktorluk, bir de hukukçuluk. Ben ressam olmak istiyordum. Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.” Oğuz Atay 1951 yılında liseyi bitirip İTÜ sınavlarına girer ve İnşaat Fakültesi’ni kazanır. Ailesiyle beraber İstanbul’a taşınırlar. Mühendisliğe daha başından itibaren ilgisizdir. Üniversite yıllarında sosyal konulara da ilgi duymaya başlar. Marksizmle tanışır. Marks’ın, Hegel’in, Lenin’in kitaplarını okur. Sonraki yıllarda birlikte gazetecilik maceralarına da atılacağı sınıf arkadaşı Turhan Tükel’in büyük etkisi vardır onun bu yönelimde. 1957’de üniversite mezuniyetinin ardından, askerlik hayatı başlar. Askerliğinin ilk altı ayını İstanbul’da, geri kalan dönemini ise Ankara’da yedek subay olarak tamamlar. Yeni bir çevre edinir, geneli İstanbul’daki solcu tanıdıkların uzantısı olan, Ankara’daki Pazar Postası grubu çok heyecanlı gelir Oğuz Atay’a. Solun sindirildiği yıllarda, sosyalizmin sakınımlı da olsa tartışıldığı ilk yayın organlarından biridir Pazar Postası. Turgut Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya, Orhan Duru, Ceyhun Atuf Kansu, Fethi Naci, Muzaffer Erdost, Ülkü Tamer, Ece Ayhan, Güner Sümer, Korkut Boratav, Yılmaz Güney, Can Yücel, Tarık Dursun, Fikret Hakan, Asım Bezirci, Attila İlhan ve Ahmet Oktay’dan oluşan çok geniş bir yazar yelpazesi vardır Pazar Postası’nın. Pazar Postası’ndaki yazılarından biri Yedek subay Atay, çoğunlukla üniformasıyla gelmektedir bu toplantılara. Pazar Postası’nda ilk imzasız yazılarını yayımlatır ve Batı’da yayımlanmış sosyalist içerikli makaleleri çevirerek işçiler ve devrim konularını başlıklara taşır. Öldükten sonra bulunamayan, Ne Yapmalı adını taşıyan bir metin kaleme alır o dönem. Birey sorununu, Marksist öğreti normları içinde ele alan metin, Lenin’in, Çernişevski’nin yazdıklarından farklıdır. Dünyayı değiştirmek niyetinde değildir, bireyi değiştirmek ister sadece. Ankara’da, asker arkadaşı Cevat Çapan sayesinde Vüsat O. Bener ile tanışır. Ankara’da bulunduğu süre boyunca sık sık Bener’in evine gider, onunla uzun sohbetler eder, ruhsal dünyasını ortaya koyar, sıkıntılarını paylaşır. Vüsat O. Bener o dönemi şöyle anlatır “Benimle ilişkisi aman ne dost ne insan adam bazında değildi. Çarpışacağı, tartışacağı bir adam olarak ilgisini çekmiştim.” 1959 yılının Mayıs ayı sonunda askerlik görevini bitirip İstanbul’a döner. Denizcilik Bankası TAO İstanbul Şehir Hatları İşletmesi Müdürlüğü’nde aynı yıl işe başlar. Tamir ve kontrol elemanı olarak Kadıköy Vapur İskelesi’nin yapımında çalışır. Görevinden istifa ettikten sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi olur. 1960’lı yıllara geldiğimizde ülkedeki siyasi çıkmaz derinleşir, Pazar Postası beraberinde sol örgütlenmeyi değil, siyasi bir hayal kırıklığını getirir. Yeni bir dergi oluşumuna giderler. Bu işi üstlenenlerden biri Turhan Tükel, diğeri de Oğuz Atay olacaktır. Yeni dergi, solcu çevreden kırk kişiyi toplar çevresine ilk safhada, giderek kalabalıklaşırlar. Olaylar Dergisi, olaylı bir şekilde, gruptan birçok kopmanın ve verilen sözlerin gerçekleşmemesinin ardından dağılır. Derginin kapanması Atay’a, yaşamında içtenlikle bağlandığı kimi değerleri sorgulatır, ülkesinin aydınına duyduğu güveni sarsar. Oğuz Atay, üniversite son sınıftayken tanıştırıldığı, kendisinden 5 yaş büyük Fikriye Fatma Gürbüz’le uzun bir aradan sonra tekrar görüşmeye başlar. Fikriye Gürbüz, aynı zamanda Uğur Ünel’in de arkadaşıdır. 2 Haziran 1961’de evlenirler, 6 yıl sonra da ayrılırlar. Evinden ayrılırken yalnızca kitaplarını alır Oğuz Atay ve bir daha hiç görüşmezler. “Evet sana önemli bir haberim var; evleniyorum. Bizim bazı davranışlarımız galiba çok benziyor. Ben de senin gibi bu haberi bir mektupla veriyorum. Senin yaptığın gibi uzun bir “yazışmama” devresi sonunda bu sessizliği bozarak seni-bana da öyle olmuştu- şaşırtıyorum. Daha başka benzeyişler var. Evleneceğim kızı daha önce tanıyordum. Fakat uzun zamandır görüşmüyorduk. Bir gün ona -yalnız yolda değil- sinemada rastladım. konuştum. Sonra… sonrası belli. Bu cümle çok söylenmiştir, ama yeniden yazılabilir Evlenme kararı verdik. Belki şu satırları okurken “Sen de mi?”, “Yok canım”, “Vah! vah!” benzeri sözleri aklından geçireceksin. Eksik olmasınlar, buradaki arkadaşlar bu sözlerin öyle varyasyonlarını buldular ki, senin yeni bir şey söyleyebileceğini sanmam. Onun için ciddi ve “meselenin ehemmiyetine müdrik!” fikirler beklerim senden.” “Sonra biliyor musun ben saadetten hoşlanıyorum. Onun için de evleniyorum. Saadetten derken güzel ve yumuşak bir şeye dokunuyor gibi oluyorum. Bir insanın idam edilişini düşünmekten ne kadar hoşlanmıyorsam, saadetin kelimesini bile düşünmekten de o kadar hoşlanıyorum. Kendimi ölçtüm, biçtim, meziyetlerimi, kusurlarımı düşündüm. Sonra karar verdim Benim bu halimle birçok insandan daha fazla mesut olmaya hakkım var. Pek öyle kötü bir adam sayılmam, ne dersin?” Oğuz Atay’ın 19 Mayıs 1961’de arkadaşı Afşin Baysal’a yazdığı mektuptan “61’de evlendik. 62’de Özge doğdu. İşyerim vardı. Çocuk ve iş arasında mekik dokuyordum. Keşke onunla ilgilenseydim. Okudukları, yazıp ettikleriyle. Gelip bir yere dayanmıştık. O, bu duvarın ötesine geçmek, özgür kalmak istedi. Ben de üstelemedim. Gitmek istiyordu. Hayır, hayır, merak etmedim hiç ondan sonraki hayatını. Ama ne yapacağını, neler yazabileceğini düşünmedim değil. Tanışmamız şöyle oldu Aynı burada sizinle oturduğumuz gibi. Ben buradaydım, o da, tıpkı sizin gibi karşıdan bana bakarak geldi. Bir arkadaşımız vasıtasıyla tanışmıştık. Birbirimizi ilk kez görüyorduk. Hep o konuşmuştu. Güzel bir insan, diye geçirmiştim içimden.” “Yazdıkları hayatımızdı, hepimiz, Türkiye vardır orada. Geçenlerde Tehlikeli Oyunlar’ı yeniden okudum, daha çok anladım, daha çok kendimi buldum o romanda.” Fikriye Gürbüz’ün, Cumhuriyet Dergi’de Feridun Andaç’la 2002’de yaptığı röportaj Tehlikeli Oyunlar’da, Oğuz Atay’ın yaşadıkları roman kahramanın içinde yankılanır adeta “Ben suçluyum… Bir zamanlar seni sevmiştim. Ve sevgiyi senin suretinde yaratmıştım. Bu kalbin birini sevmeye ihtiyacı vardı. Ve sen bunu anlamadın. Ve bana eziyet ettin. Ve eziyet ettiğini bilmedin. … ve sana izin verdim ki, bilmeden yaptığın eziyet artsın. Ve sonunda artık dayanamıyorum diyebilmek için ben de bilmeden bu oyunu oynadım sana.” Eşi ve kızıyla Eşinden ayrıldığı 1967 yılında bir başka başarısız girişim yüzünden sıkıntıya düşer. Arkadaşı Uğur Ünel ile kurdukları Betonar şirketi borçları yüzünden varlığını sürdüremeyecek durumdadır, şirket kapatılır. Uğur Ünel ile Oğuz Atay’ın ölümüne dek geçen 25 yıllık süre içinde, attıkları adımlar, paylaştıkları zevkler ve sıkıntılar hep ortak olacaktır. Turhan Tükel, Atay ve Ünel arkadaşlığını, Oğuz’un yaşamındaki sıfır noktası, milad diye nitelendirir. Tükel’in bu saptamasında gerçek payı büyüktür. Oğuz Atay’ın karşı cinsle geçtiği dönemeçlerde evliliği, boşanması, ya da yaşadığı büyük aşkı Uğur Ünel’in bir biçimde rolü olmuştur. Oğuz Atay, Uğur Ünel, eşi Sevin Seydi ve müzisyen arkadaşları Özen’le birlikte Klan adını verdikleri bir grup kurarlar. Kendilerini burjuva düzeninden korumalarına yardım eden, istedikleri yaşamı kurmaya cesaretlendirecek bir gruptur. Sonraki yıllarda her ne yaşanırsa yaşansın, asla birbirlerine sırt çevirmezler ve Klan’ın dağılmasına asla izin vermezler. Kızı Özge ile Oğuz Atay, Uğur Ünel’in eski eşi Sevin Seydi’yle Beyoğlu’nda aynı evi paylaşmaya karar verir. 1968 yılının başlarında Tutunamayanlar’ın ilk sayfalarını yazmaya başladığında ise, Sevin Seydi bir sığınak olur onun için. Bir yıl gibi kısa bir sürede romanın yazımını bitirir ve ilk iş olarak Vüsat O. Bener’e okutur dosyayı. Bener, genel olarak beğenmekle birlikte, bazı çekinceler ileri sürer ve kısaltmasını ister romanını; ama Oğuz Atay tek bir satırını bile değiştirmekten yana değildir. Ancak daha sonra, çalışmaya ve eksiltmeler yapmaya ikna olur ve 1970 yılı TRT roman yarışmasına yetiştirir. Beklediği gibi ödül alsa da, kalınlığı bahane edilerek geri çevrilir pek çok yayınevinden. En sonunda bir yayıncı bulunur ve kitap iki cilt halinde 1971 yılının Aralık ayında ilk kez yayımlanır. Yıldız Ecevit, Ben Buradayım Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası adlı kitabında şunları yazar “Sevin Seydi, çok okuyan, zeki ve entelektüel bir kızdır. Ufak tefek ve esmerdir, klasik ölçütlere göre güzel denemeyecek bir fiziksel görünüme sahiptir. Ancak üst düzeyde gelişmiş yaratıcı artistik yapısı ve rafine beğeni düzeyi aracılığı ile etkileyici bir kadına dönüşür. Büyüsel bir çekim gücü ve kendine özgü bir havası olan, çevresinde yarattığı karizma aylasının oluşumunda en önemli rolü güçlü zekası ve kültür birikiminin oynadığından kimsenin kuşkusu yoktur.” Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ı ve Tehlikeli Oyunlar’ı adadığı kişi, her iki kitabın da kapaklarını tasarlayan, ilk eseri Topoğrafya’nın içindeki çizimlerin de sahibi, Günlükler’de adını sık sık geçirdiği Sevin Seydi’dir. “Yazdığım ilk kitabın adı Topoğrafya’dır. Sonra Tutunamayanlar romanını yazdım. Edebiyatçılar vitrinlerde ilk kitabımı gördükleri zaman çok gülüyorlar; akademideki bazı hocalar da roman yazdığımı duyunca acıma duygularını buna biraz istihza da karışıyor gizleyemiyorlar. Tutunamayanlar’ı 1968’de yazmaya başladım ve bir yılda bitirdim. Romanın başlıca kahramanları nedense mühendistir, hem de inşaat mühendisi. Ve nedense, mühendis oldukları halde tutunamamışlardır. Kitabı 1969’da birçok bölümünü değiştirerek, çıkararak ya da yeni bölümler ekleyerek baştan yazdım. 1970 TRT yarışmasına gönderdim ve başarı ödülü aldım. Bugün, romanın kahramanlarından ayrılarak, tutunmaya başladığımı söyleyenler var. Oysa, kitabımı bastırmak için, bir yıl kadar, teksir olarak 500 sayfaya yakın ağır bir kütleyi kitap olarak 663 sayfa Bab-ı Ali yokuşunda dolaştırdım durdum. Tutunamayanlar’ı yayımlamakla inşaat mühendisleri topluluğuna ne gibi bir hizmette bulunduğumu bilemiyorum; fakat eleştirmenler topluluğunun başına oldukça büyük bir dert açtığımı sanıyorum. Kitabı iyi ya da kötü bulduklarını bilmiyorum; fakat günlük bunca endişe içinde, sonuna kadar okumanın zorluğunda birleştiklerini sanıyorum. Kitabın alaycı bir dille yazıldığı ve çok karamsar olduğu söyleniyor. Ben sanıldığı kadar karamsar değilim; sayfaları şöyle bir karıştıranların dedikodularına kulak verilmeden okunursa, romanın hakkında başka türlü düşünüleceğine güveniyorum. Okuyucunun, Tutunamayanlar’ı, başka romanlarımızdan oldukça farklı bulacağını sanıyorum; fakat bu işten anlayanların, romanı, ilk çalışmam olan Topoğrafya ile karıştırmayacaklarına da inanıyorum.” 1972’de İnşaat Mühendisleri Odası Yayını olan Teknik Güç için kaleme aldığı yazıdan Oğuz Atay, 1975’te doçent unvanını kazanır ve Topoğrafya adlı mesleki kitabını yazar. Aydın sorununun tartışıldığı Tutunamayanlar’da yazar, Türk romanında en çok rağbet edilen temalardan aydın sorununu bilinen kalıpların dışına çıkarak ele alır. Tutunamayanlar’ın ana hikayesini, arkadaşı Selim Işık’ın intiharını araştıran mühendis Turgut Özben’in Selim’den kalan kayıp metinleri arayışı ve sonunda Selim gibi tutunamayanlar safına katılışı oluşturur. “Az gelişmiş aşklar ülkesi olarak dünya milletleri arasında ön sıraları işgal ediyoruz. Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre ancak Nijerya ve Gana bizden daha az gelişmiş. Aşık olma oranı yüzbinde kırkiki. Beş yıllık plan yüzde yüz gerçekleştiği takdirde bu oran 1980’de yüzbinde seksenaltı olacak. Gene yeterli değil. Planlama örgütünde herkes evli olduğu için, meselenin üzerinde çok durmuyorlar. Beş yıllık planın uygulanmasına geçeli bizim sınıftan yalnız Güner aşık oldu, o da bir bar artistine. Cinsi aşk olduğu için sayılmadı. Aşkta geriyiz de başka şeylerde ileri miyiz sanki? Yalnız trafik kazalarında birinciyiz. Buyrun bakalım. Binde dört onda iki. Gururumuza dokunuyor. Selim kadar olamıyoruz. Ayrıca, büyük şehirlerde bir bakıma yüksek görünen bu oran, köylere doğru gittikçe azalıyor. Milli gelirin dağılımı gibi. Aşk sağlığı enstitüsünün bültenine göre, bir yıl içinde sadece on iki bin yedi yüz on altı muhallebicide buluşma, yedi bin sekiz durakta buluşma bunun bin sekiz yüz yirmi beşi gerçekleşmemiş, bin dört yüz altmış iki çeşitli açık yer gezintisi parklar, kırlar, adalar ve yalnız altı yüz on iki sinema locası olayı tespit edilmiş. Buna gizli aşkları da ekleyin bültende Selim’in adına rastlanmadığı için, bunu gizli aşk olayları arasında düşünebiliriz. Gizli aşk sayısının da, ihtimal hesaplarına göre dört bin altı yüz kadar olduğu tahmin ediliyor. Emniyet genel müdürlüğünün tespit ettiğine göre de yuvarlak olarak yüz yirmi altı bin sekiz yüz bakıp da iç geçirme, kırk dört bin otobüs ya da dolmuşta hafifçe temas, dört bin iki yüz peşinden gidip de vazgeçme, sekiz yüz elli eve kadar izleme ve on beş bin yedi yüz uzaktan aşık olma ve sadece bu sayı kesin sekiz yüz on dört ümitsiz aşk olayı kaydedilmiş. Bu arada, park bekçileri, seksen iki bin kadar çifti düdük çalarak, tabanca çekerek ve benzeri tehditlerle korkutmuş. Parklar, bahçeler ve kırlar genel müdürlüğüne göre de, altmış bin papatya sevgi falı için koparılmış ve aşıkların üzerinde uzandığı yirmi sekiz bin metrekarelik bir sahanın çimleri ezilmiş.” Tutunamayanlar Tutunamayanlar Kapak tasarımı Sevin Seydi’ye ait Atay’ın 1973 tarihli ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar, hem biçim hem de ele aldığı temalar açısından Tutunamayanlar’dan hiç de aşağı değildir. Üstelik, ilkinin birçok okuyucuya dağınık gelen olay örgüsü yerine, ikincisinde daha derli toplu bir anlatımı seçmiştir yazar. Tehlikeli Oyunlar’da da ilk romanında da varolan iki özelliği ön plana çıkarır İçerik/motif düzleminde bireyin kendisiyle hesaplaşma olgusu, kurgu düzleminde ise üstkurmaca. Postmodern edebiyatın vazgeçilmez unsurlarının başında gelen üstkurmaca, bir edebi eserde oluşturulan kurmacanın gerçek olmadığını, bu kurmacanın da içinde bir kurmaca barındırdığını gösteren, kurmacanın örtülü veya açıkça bozulup başka bir kurmacaya yer vermesiyle oluşan bir postmodern anlatı biçimidir. Edebiyatı bir oyun olarak gören postmodern yazarların, anlattıkları ya da kurguladıkları şeyi nasıl oluşturduklarını dile getirmeleri, romanın veya öykünün içinde kendileriyle veya okurla bir nevi sohbet etmeleridir. “Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, Yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, İnsanlık öldü mü?’ ya da İnsanlık ölür mü?’ biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok.” Tehlikeli Oyunlar Oğuz Atay, Sevin Seydi’yle olan birlikteliğinde de aradığını bulamamaz. Yeni Ortam Gazetesi’nde muhabir olan ve 1972’de bir söyleşi sebebiyle tanıştığı Pakize Kutlu ile 26 Nisan 1974’te evlenir. Oğuz Atay ve Pakize Kutlu 1975 tarihli Bir Bilim Adamının Romanı, İstanbul Teknik Üniversitesi profesörlerinden, hocası Mustafa İnan’ın hayatının anlatıldığı, Türk Edebiyatı’nda daha önce denenmemiş, kurmaca yönü az olan biyografik/belgesel ve bunun yanında ısmarlama roman Tübitak’ın yönlendirmesiyle yazılmıştır bir romandır. Ama Oğuz Atay bu romanına da, yer yer diğer romanlarına oranla daha sınırlı olmakla beraber ironik öğeleri yerleştirmesini bilmiştir. Oğuz Atay’ın diğer romanlarıyla, yalnızca içerik değil, kurgu ve anlatım özellikleri açısından da taban tabana çelişen bir metindir bu. Atay, bu romanında diğer iki romanının aksine geleneksel roman kalıbını kullanır. “Almanya’nın Freiburg şehrindeki hastanede ölümle savaşırken bile hocalığını unutamamıştı. Artık serumla yaşıyordu; doktor, hemşireye talimat vermişti Serumu hiç kesmeyeceksiniz. Mustafa İnan bir süre dalgın gözlerle onları seyretti, sonra kendini kaybetti. Gece uyandığı zaman odada yalnızdı, serum şişesine takıldı gözü, düzenli damlalarla akıyordu sıvı. Sonra da saatine baktı bir süre. Sonra gene sıvı damlalarını izledi ve telaşlı bir hareketle zile basarak hemşireyi çağırdı. Bu serum yetişmeyecek sabaha kadar’, dedi uykulu gözlerle kendine bakan kadına. Dakikada kırk damla akıyor; yirmi beş damla bir santimetre küp ettiğine göre, bu gidişle gece yarısından önce taktığınız şişe biter. Nöbetçi hemşireye talimat vermezseniz, yarın doktordan iyi bir azar işitirsiniz.’ Hemşire hayretle bu soluk yüzlü adama bakıyordu. Mustafa İnan gülümsedi Merak etmeyin, hesap tamamdır. Çocukluğumda bir eczanede çıraklık yapmıştım da, oradan kalmış aklımda.” Bir Bilim Adamının Romanı Oğuz Atay 1975’te yayımlanan, Korkuyu Beklerken adını verdiği hikaye kitabındaki sekiz öyküsünde, yaşam karşısında belirli sebepler yüzünden zayıflık gösteren insanların yaşantılarını anlatır. Tutunamayan olarak adlandırılan bu karakterler, onun hikayelerinde de başrolde yer alır. “Ben! diye bağırdım bütün gücümle. Sonra adımı tekrarladım birkaç kere. Ben, burada gizli bir mezhebin kurbanı olarak bir saksı çiçeği gibi kuruyup gidiyorum. Ben, çiçeklere bakmasını bilmediğim gibi, kendime bakmasını da bilmiyorum. Ben yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkûm edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum.” Korkuyu Beklerken kitabından aynı adlı öyküden Oyunlarla Yaşayanlar, Oğuz Atay’ın ilk ve tek oyunudur. Ne yazık ki Atay, oyunun sahnelendiğini göremeden ölmüştür. Atay, Oyunlarla Yaşayanlar’ı temel olarak yaşamın bir oyun, en bilinen ifadesiyle bütün dünyanın da bir sınırsız sahne olduğu tezi üzerine kurmuştur. Oyun boyunca, oyunun nerede bittiği, gerçeğin nerede başladığı sorusu sorulmakta, insanlar yaşamları boyunca hiç tamamlayamadıkları ya da tamamlamaktan kaçındıkları oyunlarla bir bakıma gerçeklerden de kaçmaktadırlar. Bu bakımdan yazarın oyuna koyduğu, ancak sonradan Oyunlarla Yaşayanlar olarak değiştirdiği ilk isim ilginçtir Hayat Bir Oyundur. Atay’ın Oyunlarla Yaşayanlar’ının, ilk iki romanı Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar’la bir üçleme niteliği taşıdığı söylenir. Söz konusu eserler birbirleriyle yalnızca biçimsel ilkeler düzleminde bütünleşmekle kalmazlar, içerdikleri motif örgüsü de neredeyse aynı ilmeklerle dokunmuştur. Servet “Oyunlarda Tanrılar çizerdi soylu kişilerin kaderini, insanlar daha oyunlara karışmıyordu. Taştan koltuklarına kurulmuş kralların hemen karşısında onlarla aynı seviyede oynardık oyunlarımızı. Sonra Batı’nın karanlığından Barbarlar geldiler ve aşağılık oyunları için sahneyi aşağı indirdiler. Kader Tanrısı’nın kurbanları olan o soylu oyuncuların yerini, aslanların pençesine atılan zavallı köleler aldı. Ve o günden beri halkı oyalamak için nice kurbanlar verildi.” Oyunlarla Yaşayanlar 100 Soruda Oğuz Atay kitabında Selçuk Orhan, Arkadaş filminin ilk üç dakikasının senaryosunu Oğuz Atay’ın yazdığını belirtir. Oğuz Atay ve Yılmaz Güney’in arkadaş oldukları, hatta Yılmaz Güney’in Oğuz Atay’dan borç istediği gibi ayrıntılar ise Yıldız Ecevit’in kaleme aldığı Ben Buradayım adlı kitabında yer alan bilgiler. Oğuz Atay’ın Arkadaş filminin senaryosunun da oldukça kısa bir bölümünü kaleme alması ise aralarında yaşanan bir anlaşmazlığı ya da çalışma programlarının uygun olmaması ihtimalini akla getiriyor. Oğuz Atay, Beyaz Mantolu Adam hikayesini kısa film olarak çeker, ancak film kaybolur. Korkuyu Beklerken kitabının, ilk öyküsü olan Beyaz Mantolu Adam’da hikayenin kahramanı dilenci, öykü boyunca hiç konuşmaz, söylenenlere tepki vermez, onları duymazlıktan gelir. Kendi içinde bir dünyada yaşar, bir sokak satıcısından aldığı beyaz bir kadın mantosu ile dolaşır. Çetin Yalçın’ın arşivinden çıkan bu fotoğraf, Beyaz Mantolu Adam filminin final sahnesinin çekildiği plajdan 1976 yazında yükselen ateş ve geçmeyen baş ağrıları yaşar Oğuz Atay. Beyninde iki tümör olduğu anlaşılır. 22 Aralık’ta Londra’da tedavi görür, ancak 13 Aralık 1977’de 43 yaşında hayatını kaybeder. Tamamlamaya ömrünün yetmediği Eylembilim adlı eseri için Günlük’te 8 Haziran 1976’da şunları yazar “Eylembilim diye başlayıp yarım kalan hikayeyi kısa bir roman haline getirmek istiyorum, bir hocanın öyküsü. İki değişik hayat yaşayan bir yarı aydının macerası. İki dünyasında da uykuda gezer gibi yaşıyor. İradesi ile kendine gelebilmek için silkinmeye çalışıyor, davranışları eylem olarak nitelendiriyor. Hayatı bir savaş olarak görmek zorunda kalıyor, saldırılar ve ihanetlerle dolu bir savaş. Ordular, tarihi savaşlar.” Günlük’te tasarladığı, Türkiye’nin Ruhu adlı romanını ise yazamadan yaşamını kaybedecektir. Oğuz Atay’ın Günlük adıyla yayımlanan defteri, yazar öldükten sonra kaybolur. Defter defalarca el değiştirir, sonunda Gürsel Göncü tarafından edebiyatçı Cevap Çapan’a ulaştırılır. Yazarın ölümünden on sene sonra, 1987’de ilk basımı yapılan Günlük, bize eserlerini yazma sürecine ve kurgulayış biçimine dair önemli detaylar sunarken, niyetlerini daha açık bir hale getirmesi bakımından da yazarı anlayabilme çabasında başvurulacak çok önemli bir kaynaktır. “Bazımız Batıdan korkuyoruz, bazımız Doğudan ve en çok halktan kopuyoruz. Halkın içinden gelen aydınlar bile hemen burjuvalaşıyor, burjuvalara kendini beğendirmek için romanlarında, hikayelerinde yarım yamalak öğrendiği görülmemiş burjuva biçim inceliklerine özeniyor ya da halkının şivesini taklit ederek halkını burjuvaya turistik bir eşya gibi satmaya kalkıyor. İstiyor ki burjuva halkın acılarını, topraksızlığını, susuzluğunu, tıpkı duvarına astığı kilim, çorap, boyunduruk gibi karşısına alıp seyretsin. … İlerici, gerici her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük yarı-aydın çetesi, yıllardır kendini yenileme gerçeğini duymadığı için bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgan oyunlarıyla ayakta durmaya çalışıyor.” Günlük Oğuz Atay, edebiyatımızda öncü bir yazardır. Atay’ın öncülüğü, biçimsel olarak eserlerinde Batı romanıyla kurduğu sıkı ilişkiden, iç konuşma, oyuncul üslubu, mizah ve ironinin ağır bastığı anlatım tekniği gibi teknikleri ustaca kullanarak Türk roman yazınına yeni bir dili getirmiş olmasından kaynaklanır. Oğuz Atay’ın eserlerinin, modernite-gelenek gerilimi eksenli bir düşünce dünyasında şekillendiği görülür. Atay, modernleşme sancılarını yaşayan bir toplumda kaybolup giden aydın karakterlerinin dramını çıkış noktası alarak, Türk romanının başlangıcından itibaren insanımızı bu temel meseleden ayrı düşünememiş romancıların oluşturduğu geleneğe eklemlenir. Biçimsel olarak getirdiği yeniliklerin ötesinde, Atay’ın modernleşmeyle eş anlamlı olan Batılılaşma sorununa yaklaşımının derinliği ve getirdiği yorumlar daha önce çok az romancımızın erişebildiği olgunluktadır. Google da 12 Ekim 2020’de Oğuz Atay’ın 86. doğumgünü sebebiyle anasayfası için özel bir logo hazırladı. Kaynak Ben Buradayım Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, Yıldız Ecevit, Oğuz Atay’a Armağan Türk Edebiyatı’nın “Oyun/Bozan”ı, TOPLUMSAL YAPIDAN ZİHİNSEL YAPIYA OĞUZ ATAY’DA ÖZNE VE DİL’İN YARATIMI, 25 Yıl Sonra Oğuz Atay, OĞUZ ATAY’IN TUTUNAMAYANLAR ADLI ROMANINDA MİZAH VE HİCİV ÖĞELERİ, Oğuz Atay’ın Oyunlarla Yaşayanlar Oyununda Teatrallik, Girard’ın Roman Kuramı Işığında Bir Oğuz Atay Uyarlaması “Tehlikeli Oyunlar”, TUTUNAMAYANLARIN HİKÂYELERİ KORKUYU BEKLERKEN’, OĞUZ ATAY’DA YAZARLIK KURUMUNUN İFLASI VE EDEBİ İNTİHAR, OYUNLARLA YAŞAYANLAR ya da YAŞADIĞIMIZ OYUNLAR, OĞUZ ATAY’IN EDEBİ METİNLERİNDE ANA İZLEKLER VE YAZARIN TÜRK EDEBİYATI İÇİNDEKİ YERİ
Oğuz Atay, Türk roman, öykü ve oyun yazarı. Doğum tarihi ve yeri 12 Ekim 1934, İnebolu. Ölüm tarihi ve yeri 13 Aralık 1977, İstanbul. 1- Oğuz Atay’ın Hayatı Türk edebiyatının önemli eserlerinden Tutunamayanlar romanın yazarı olan Oğuz Atay 12 Ekim 1934 tarihinde Kastamonu’da doğmuştur. Ünlü roman yazarı ortaöğretimini Ankara Maarif Koleji’nde tamamlamış ve İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesini başarı ile tamamlamıştır. 1957 yılında üniversite mezuniyetinden sonra 1959 ve 1962 yılları arasında Denizcilik Bankası İstanbul Şehir Hatları İşletmesinde çalışmış olan Oğuz Atay 1961 yılında Fikriye Fatma Gürbüz Hanım ile evlilik yapmıştır. Altı yıl sürecek olan evliliğinde bir yıl sonra Özge isimli kızı dünyaya gelmiştir. 1967 yılında evliliğini bitiren Oğuz Atay Beyoğlu taraflarına taşınmış ve Meydan Larousse Ansiklopedisinde son okuma işlerini ve ardından 1973 yılında Türkiye Ansiklopedisi için madde yazarlığı yapmıştır. 1974 yılında sanat muhabiri Pakize Kutlu Hanım ile ikinci evliliğini yapan ünlü yazar 1975 yılında doçent olmuştur. Makale ve söyleşileri çeşitli dergilerde ve gazetelerde yayınlanan Oğuz Atay yaptığı çalışmalar ve yazdığı eserlerle ölümünden sonra hak ettiği değeri daha çok görmüş ve kitapları yayınlanmaya devam etmiştir. 1960 yılında bugünkü ismi Yıldız Teknik Üniversitesi olan İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinde öğretim üyesi olmuştur. 1975’te doçentliğe yükseldiğinde Topografya adında bir kitap yazmış ve akademisyenlik hayatı boyunca birbirinden farklı dergi ve gazetelerde yazılar yayınlamıştır. Yazdıktan ancak iki yıl sonra, 1972 yılında yayınlayabildiği ilk romanı olan Tutunamayanlar eseri anlatım tarzı olarak çok beğenilmiş ve TRT Roman Ödülü’nü kazanmıştır. Hayatı boyunca Cumhuriyet dönemi roman ve öykü yazarlığı yapan Türk romanının değerli ismi Oğuz Atay ilerleyen dönemlerde beyninde çıkan tümör nedeni ile Londra’da tedavi görmüş fakat iyileşememiş ve 13 Aralık 1977 yılında İstanbul’da hayata veda etmiştir. 2- Oğuz Atay’ın Edebi Kişiliği Türk romanının daha da çağdaşlaşmasında önemli yeri olan değerli yazarımız Oğuz Atay yaşadığı yıllarda tam olarak hak ettiği şöhreti yakalayamasa da ölümünden sonra Tutunamayanlar eseri en çok satanlar arasında yerini almıştır. 1973 yılında Tehlikeli Oyunlar isimli ikinci romanını yayınlayan ünlü yazar bu romanı ile de büyük etki yaratmıştır. 1975 yılında yayınladığı Bir Bilim Adamının Romanı adlı eseri ile Prof. Mustafa İnan’ın hayatını konu olarak ele almıştır. Eserlerinde genellikle toplumla çatışma halinde olan aydınların iç dünyalarını işlemiştir. Yalnızlık, hayatın anlamsızlığı gibi duygular öykülerinde hakim olan duygulardır. Ayrıca eserlerinde ironi çok yoğun olarak kullanılmıştır. Yazar Tutunamayanlar adlı eserinde zıt dünya görüşlerini ele almıştır ve bu görüşleri aktarırken iç monolog, bilinçaltı gibi teknikleri kullanmıştır. Bu roman ile postmodern roman edebiyatımızda çokça yazılmaya başlanmıştır. 3- Oğuz Atay'ın Eserleri Romanları Tutunamayanlar 1971-1972'de iki cilt, yeni basımı tek cilt 1984 Tehlikeli Oyunlar 1973 Bir Bilim Adamının Romanı 1975 Eylembilim 1998, tamamlanmamış roman Öyküleri Korkuyu Beklerken 1975 Tiyatro Oyunlarla Yaşayanlar 1985 Ödülleri 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü, Tutunamayanlar ile 4- Oğuz Atay’ın En Önemli Eserleri Ünlü yazarın ilk eseri olan Tutunamayanlar birçok eleştirmen tarafından modern Türk edebiyatının önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmiş ve 1970 yılında TRT Roman ödülüne layik görülmüştür. Eleştirmenler ve yazarlar tarafından Türk edebiyatında yeni bir çağ açan roman olarak değerlendirilen Tutunamayanlar adlı eser izlenimler, çağrışımlar, iç konuşmalar, düşler ve ruhsal olarak çözümler içermekte olup romanın içinde bir çok ayrıntı bulunmakta ve bu nedenle tam olarak özetlenmesi zor olmaktadır. Bu eseri ile Batı romanı tekniklerinden ustaca yararlanan yazar romanını bir gencin burjuva dünyasından nefret etmesi sonucunda intiharı ile sonuçlandırmıştır. Oğuz Atay daha sonra 1973 yılında Tehlikeli Oyunlar adlı romanını yayınlamış ve bu romanında arada kalmış bir kişi olarak ana karakter Hikmet Benol’un toplumdaki kargaşanın temelindeki gerçekliği araştırmasını ele almıştır. Anlatım tarzı kesinlikle çok farklı olan Tehlikeli Oyunlar romanının ardından ise yine aynı yıl Oyunlarla Yaşayanlar adlı 1979 ve 1980 yıllarında Devlet Tiyatrolarında sahnelenecek ve yeni teknikler kullanarak yazdığı oyununu yayımlamıştır. 1975 yılında yayınladığı eseri olan Bir Bilim Adamının Romanı adlı eserinde ise genç yaşta hayatını kaybeden Mustafa İnan’ın hayatını kendi anlatım tarzı ile anlatmıştır. Korkuyu Beklerken isimli 1975 yılında yayınladığı tek öykü kitabında tüm öykülerini birleştiren Oğuz Atay, öykülerinin bazılarında korku, güvensizlik ve umutsuzluğu, bazılarında ise yalnızlık, suç, yabancılaşma gibi konuları ana tema edinmiş ve tüm öykülerinde yer vermiştir. Öykülerinin arasından Beyaz Mantolu Adam adlı eserini kısa film olarak çeken Oğuz Atay ne yazık ki filmin kaybolması nedeni ile bu projeyi hayata geçirememiştir. Bunun yanında Arkadaş isimli Yılmaz Güney filminin ilk dakikalarındaki diyalogları ise Oğuz Atay’a ait olmaktadır. Bunların yanında 1970 ve 1977 yılları arasında tuttuğu günlükleri Günlük isimli eserinde birleştirmiş ve bu eseri 1987 yılında yayınlamıştır. Bir yıl sonra, 1998 senesinde ise eserlerinden Eylembilim yayınlanmıştır. Ölümünden önce en büyük projesi olarak Türkiye’nin Ruhu isimli eseri yazmayı hedeflemiş fakat ömrü bu projenin tamamlanmasına yetmemiştir.
'Tutunamayanlar', 'Tehlikeli Oyunlar' ve 'Korkuyu Beklerken' gibi kült kitapların yazarı Oğuz Atay, bundan 84 yıl önce Kastamonu'nun İnebolu ilçesinde doğdu. Türk edebiyatının yetiştirdiği en büyük isimlerden biri olan Oğuz Atay kimdir? Yayınlanmış eserleri ve aldığı ödüller nelerdir? İşte büyük ustanın biyografisi hakkında merak edilenler... Oğuz Atay 12 Ekim 1934'te İnebolu Kastamonu'da doğdu. Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII. Dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay’dır. 1951′de bugünkü adı Ankara Koleji olan Ankara Maarif Kolejini, 1957′de de İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. Üç yıl sonra İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. 1975′te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanların 1971-72′de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülünü edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilmiştir. Moran’a göre Tutunamayanlar’daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.TÜRKİYE’NİN RUHU’NU YAZAMADAN VEFAT ETTİAtay’ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar’ı 1973′te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan’ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanını 1975 yılında yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi “Türkiye’nin Ruhu“nu yazamadan 13 Aralık 1977′de, İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’na sonra 1987′de Günlük, 1998′de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay’ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit’in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi Ben Buradayım… 2005 yılında yayınlandı. Türk edebiyatında yazdığı Tutunamayanlar ile post-modern tarzda eser veren ilk yazar Oğuz Atay’ Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır. Kastamonu Valiliği kendisi adına 2007 yılından beri Oğuz Atay Edebiyat ödülleri ESERLERİTutunamayanlar 1972Tehlikeli Oyunlar 1973Bir Bilim Adamının Romanı 1975Korkuyu Beklerken 1975Oyunlarla Yaşayanlar 1975Günlük 1987Eylembilim 1998HAKKINDAKİ ELEŞTİRİ VE MAKALELER Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, Yıldız Ecevit, İletişim Yayınları, 2001, İstanbul.“Ben Buradayım” – Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, Yıldız Ecevit, İletişim Yayınları, 2005, Atay'a Armağan – Türk Edebiyatının “Oyun/Bozan”ı, yayına hazırlayan Handan İnci, İletişim Yayınları, İstanbul Oğuz Atay’a Tutunamayanlar’da Solgun Ateş’ İzleri, Ramazan Gülendam–Bahadır Sürelli, Varlık, 1151, 31-37 2003.“Yapıtları ve Yaşamıyla Oğuz Atay”, Hasan Uygun, Mavi Melek, sayı44, 05/02/2010.“Korkuyu Beklerken Gelenler” Oğuz Atay Öyküleri Üzerine Yazılar, derleyen Hilmi Atay Romandaki düşünce, Feridun Andaç, 1 Aralık Atay'ın Dünyası, Tatjana Seyppel, İletişim Yayınları, 1989, Atay İçin Bir Sempozyum, Handan İnci-Elif Türker, İletişim Yayınları, 2009, İstanbul. 13-14 Aralık 2007 tarihlerindeki sempozyumun genişletilmiş basımı.HAKKINDA AZ BİLİNENLER– Babası 11 sene CHP'den milletvekilliği yaptı.– Gençlİk yıllarında karikatürle ilgilendi– En sevdiği yazarlar Dostoyevski ve Kafka'ydı.– İlk romanı Tutunamayanlar'ı ilk okuyan Vüs'at O. Bener'di.– Tutunamayan kitabındaki karakterler aslında kendi hayatından arkadaşlarıydı.– En büyük hayranlarından biri Orhan Pamuk'tu.– Kısa film yönetmenliği de yaptı. Ancak çektiği film kayboldu.– Kaybolan Günlüğü Marmara Üniversitesi'nden bir öğrencinin çantasından çıktı.– Son sözleri “Sevinmeyin, daha ölmedim” onu Mecidiyeköy'deki arkadaşı Altay Gündüz'ün evinde yakalamıştır. Oğuz Atay banyodadır ve uzun süre çıkmaz, bu durumdan endişe duyan ev halkı seslenir ve “Sevinmeyin, daha ölmedim.” cevabının muzipliğiyle gülmeye koyulurlar. Aradan bir süre daha geçer ve Oğuz Atay dışarı çıkmaz. Bunlar yazarın son sözleridir.
oğuz atay kimdir edebi kişiliği